Gazneli Sultan Mahmut geceleri kıyafet değiştirir ve halkın arasına girerdi. Onların yaşantılarını, ruh yapılarını, sıkıntılarını yakinen takip ederdi.
O bir gece kıyafetini değiştirdi. Tanınmaz hale geldi. Çarşıya çıktı. Mahalleleri gezerken, bir hırsız çetesine rastladı. Uzaktan ona;
-“Sen kimsin?” dediler. Sultan Mahmut;
-“Sizden biriyim. Sizinle aynı yoldayız” demesi üzerine hırsızlar ikna oldular ve Sultan Mahmut’u denemek istediler. Onlardan biri kendi arkadaşına;
-“Yahu bu meslekte herkes kendi hünerini ortaya koysun da ona göre iş yapalım” dedi. Bunun üzerine içlerinden biri;
-“Benim maharetim kulaklarımdadır. Bir köpek sesi duysam onun ne demek istediğini hemen anlarım” dedi. Hırsızlar hep bir ağızdan;
-“Bu hüner güzel ama fazlada ilginç gelmiyor” dediler. Bir diğeri söze karıştı ve;
-“Benim özelliğim gözümdedir. Gece karanlığında birini görsem, aynı şahsı gündüz hemen tanırım” dedi. Yine hep birlikte;
-“Bakın bu bizim için daha güzel” dediler. Bir diğeri söze karıştı;
-“Benim hünerim kollarımda ve bileklerimdedir. Yumruğumla duvarı delerim ve nerede para varsa kolayca oraya girer onu bulur alırım” dedi. Bir diğeri söze karıştı
—Bunda ne var ki benim özelliğim burnumdadır. Toprağı koklarsam onun altında saklı parayı hemen bulurum” dedi. Sonuncu kişi ise;
-“Efendiler bunlar ne ki, benim pençem güçlüdür. Yüksek bir yere kement atarım, tırmanırım, zorlanmadan çıkarım” dedi. Böylece hırsızlar kendi maharetlerini birer birer ortaya koydular. Sıra Sultan Mahmut’a geldiğinde;
-“Efendi peki senin hünerin var mıdır? Hadi şimdi bizden olduğunu kanıtla bakalım” dediler. Sultan Mahmut’ta;
-“Benim maharetim çok daha iyidir. Suçlular cellât eline düştüğünde ben sihirli sakalımı oynatırım. Onları cellâttan kurtarırım” dedi. Hırsızlar;
-“Oh ne ala, ne hoş. Senin özelliğin hepimizinkinden daha iyi ve güzelmiş” dediler ve sevindiler. Şimdi iş planlama safhasına geldi. Nereye gidileceği, nasıl iş yapılacağı konusu tartışmaya açıldı. Kafa kafaya verdiler, düşünmeye başladılar. Neticede hükümdarın hazinesini soymaya karar verdiler ve saraya doğru yürüdüler. Tam bu anda uzaktan bir köpek sesi işitildi. Köpeğin sesini işiten hırsız;
-“Arkadaşlar! Köpek hükümdar sizinle beraberdir diyor. Fakat arkadaşları ona;
-“Sen köpek dilinden ne anlarsın? Hükümdarın hazinesine yaklaşmışken bu işi yüz akıyla bitirelim” dediler. Hırsızlardan biri yeri kokladı ve;
-“Aman etmeyin, eylemeyin, burası bir dul kadının evidir. Sultanın hazinesi burada değil, biraz daha gitmeliyiz” dedi ve ilerlediler. Yüksek bir binanın yanına geldiler. Bir diğer hırsız pençesini denedi bir kement attı. Hırsızlar birer birer tırmandılar. Sarayın harem bölümüne girdiler. Kollarına güvenen hırsız da hazine duvarına şiddetle vurdu. Duvar delindi. Hırsızlar içeri girdiler. Hazine çil çil altınlar ve mücevherat ile doluydu. Burada taşıyabilecekleri kadar altın ve paraları aldılar. Vakit sabaha yakın olduğu için sarayın dışında emin bir yer buldular ve ellerindeki paraları toprağın altına gömdüler. Sultan Mahmut abdest bozmak bahanesi ile hırsızlardan izin aldı. Gizlice saraya geldi. Vekillerini acele toplantıya çağırdı. Başından geçen olayı anlattı. Zaptiyeleri gönderdi ve hırsızları yakalattı. Elleri bağlı huzura getirilirken hırsızlardan biri uzaktan hükümdarı gördü ve yanındakilere;
-“Arkadaşlar bize yeni katılan adam şu tahtta oturan hükümdardır. Bizim yaptıklarımızı yakinen biliyor. Suçumuzu inkâra kalkmayalım. Doğrusu ne ise söyleyelim” dedi. Hırsızlar hükümdarın önüne gelince hepsi birden;
-“Ey affı seven hükümdarımız! Şimdi biz suçluyuz ve tutukluyuz. Siz de bunu biliyorsunuz. Biz suçumuzu kabul ediyoruz. ‘Af suçu kabul edenedir, inkâr edene değildir.’ Ne olur sende şu mübarek sakalını harekete geçir de bizi celladın elinden kurtar” dediler. Hükümdarda hırsızların yalvarmasına dayanamadı. Gece anlattığı hünerini göstererek onları affetti. Hırsızlarda bu yanlış işten vazgeçtiler. Padişahın verdiği görevi üstlendiler ve helal yoldan para kazanmaya başladılar.
Bugün af edilmeye çalışılan mahkûmlar, suçunu itiraf etmiyor, özür dilemiyor, huylarından vazgeçmiyor. Gerçekten garip bir dünyada yaşıyoruz. Ama biz onları affediyoruz. Bu kıssadan herkes hissesine düşeni almalıdır. Merhametten maraz doğduğu daha önceki yıllarda görülmüştür. Bu tecrübelerle de sabittir.