10 günlük yaz dinlencesi sırasında gündeme düşen konuların yoğunluğu ve önemi hangisine öncelik verilmesi tercihinde zorluk yaşatsa da 3. Yargı Paketi ve yansımaları bence ilk ele alınacak konuların başında yer alıyor.   Samsun da selin aldığı canlar başta olmak üzere kıdem tazminatı törpülenmesi, Suriye, “tanrı parçacığı” vb. konuları ilerleyen günlerde yazacağımı belirterek konumuza girelim.
 
 
      Meclis tatile girmeden siyasal iktidarın parlamento çoğunluğuna dayanarak geçirdiği son yargı paketiyle başlattığı “yargı reformu” retoriğini yani  “3. Yargı Paketi”nin diğer yargı paketlerin devamı olmakla birlikte belli maddeleriyle öne çıkarttıklarına yakından bakacak olursak;
 
     3.Yargı Paketi'ni oluşturan maddeler arasında öne çıkan temel başlıklar uzun tutukluluk uygulamalarına düzenleme, tutuklamalara dair somut gerekçelendirme, belirli cezalarda indirim, cezalarda yeni düzenleme ve fişlemenin önüne geçilmesi gibi maddelerden oluşuyor.
    Uzun tutuklulukları ve tutuklu sayısını düşürmek için denetimli serbestlik kıstasları genişletilirken bir dizi "suç" tanımının cezası değiştirildi. "Basın yoluyla işlenen suçlarda" önemli iyileştirmeler yapılarak hapis cezası para cezasına çevrilirken geriye dönük olarak da yasanın işletilmesi geçerli kılındı. Böylece yasa geçmiş "basın suçlarını" da kapsayarak verilen cezalardan açılan davalara, bekleyen kovuşturmalara kadar genişletildi.
 
     Diğer yandan adli kontrol sistemi ve denetimli serbestlik hakkından yararlanabilenlerin kapsamı genişletilerek yeni tahliyelerin önü açıldı. Açık cezaevinde kalan hükümlülerden kalan ceza sınırında yapılan değişikle çok sayıda adli mahkûm serbest bırakılıyor. Bir önceki pakette de bulunan düzenleme sonrası düşüncelerinden dolayı tutsakların bu maddeyi kullanma talepleri reddedilerek ikili uygulama devreye sokulmuştu.
 
     “Hükmün açıklanmasının geriye bırakılması”, “terör suçları” da dâhil edilerek kapsamı genişleyen uygulamalardan bir oldu. Fakat bu kararın da pratikte işletilmeyeceği mevcut sınırlardaki en basit cezalarda bile ilerici ve demokrat güçlere karşı bu hakkın sunulmamasından biliniyor.
 
     “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme” olarak bilinen ceza maddesi de değişikliğe uğradı. Buna göre, üye olmak suçundan dolayı verilecek cezaların yarı oranında indirilmesi ön görüldü. Fakat bu cezanın “esas suç” yanında verilen bir ceza olması nedeniyle temelde değişen şey sadece ceza süresi oluyor. Göreceli tanımıyla her türlü siyasi davada “esas suç” yanında eklenen bu madde, soyut deliller üzerinden yargı erginin dayanağı haline geliyor.
 
      Adli sicil kayıtlarıyla ilgili düzenlemedeyse azami kayıt saklama süresi 30 yıla çekildi. Fakat geçtiğimiz günlerde açığa çıkan bilgiler adli sicil kaydı dışında polis ve jandarmanın KİHBİ adıyla kendi fişleme kayıtlarını tuttuğu ve kişinin adli sicili temizlense veya ölse bile kayıtların silmediği açığa çıktı.
 
     3. Yargı Paketi'nin en çok övüldüğü ve vaatlere konu edilen düzenlemesi, keyfi tutuklamaları sınırlayacak bir uygulama olarak sunulan tutuklamalarda savcı ve hâkimin “somut gerekçe” sunması koşuluydu. Egemen hukukunun bu düzenlemeyi getirdiğini iddia etmesi bile kendi “adalet” iddialarının iflası anlamına gelmektedir. Bu düzenleme zaten tutuklama için olmazsa olmaz bir evrensel ilkedir. Fakat sorun bu başlığın tanımında değil uygulamasındadır. Var olan hukuk sisteminde “keyfi tutuklamalarına” gerekçe göstermeden ya da bir puşiyi delil kabul ederek cezayı uyguluyor. Kaldı ki somut gerekçe olarak “kart okuyucu taşımak, aynı ayakkabıyı giymek, eyleme katılmak, konser düzenlemek” gibi "somut" gerekçeler hali hazırda mahkeme tutanaklarında yer alabiliyor.
 
     Yapılan değişiklik, olması gereken tanımı tekrarlarken yapılmaması durumunda bir yaptırım getirmediği için emekçilere yönelik sonuç değişmeyecektir. Keza Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti tutuklu KESK'liler için yapılan itirazı reddetmesini gerekçesiz sunarak bu kararı dikkate almadığını göstermiştir. Bu örnek de yapılan değişikliğin kâğıt üzerinde kalacak göstermelik bir madde olduğunu göstermektedir.
 
     Her bir "iyileştirme" ifadesi, uygulamada yargı erginin gerçek yüzünü gizleme çabasıdır. Yani bu anlamda, "iyileştirmeler" yeni paket için bir makyaj olma işlevi görmektedir.
 
     Ayrıca, yapılan değişiklerle AİHM'de çıkan tazminat cezalarını yaratan hükümlülüklerden kurtulmak da amaçlanıyor. "Demokrasiye uyumlu" ve "insan haklarına göre düzenlemeler" denerek kamuoyuna sunulan yasa paketinin içindeki iyileştirmeler yüzeysel kalmakla birlikte uygulamada keyfi tutumlarla geçersiz kalınacağı aşikâr.
 
     Siyasal iktidarın sözcülerinin döne, döne çubuk büktüğü iyileştirmelerin kofluğu paket onaylandıktan sonraki sadece bir haftalık pratikte bile açığa çıktı. Tutuklu milletvekillerinin tahliyesi içinde işaret edilen 3. Yargı Paketi sonrası yapılan tahliye talepleri reddedilerek bu paketin söylemiyle içeriği arasında dağlar kadar fark olduğunu sergilemiş oldu.    
 
      İşçi ve emekçilerin demokratik kazanımlarını artırmaması ve fakat mevcut haklarının da ellerinden alınırken ses çıkartmaması üzerine düzenlenmiş “yargı reformu paketi” biz emekçilere geleceksizlik vaat etmesi dışında yeni bir şey söylemiyor.