<div><span style="font-size: 12pt"> Küresel kriz!</span></div> <div><span style="font-size: 12pt"> Sıcak para girişi!</span></div> <div><span style="font-size: 12pt"> Krize rağmen büyüme! </span></div> <div><span style="font-size: 12pt"> Ama cari açık, hala çift haneli işsizlik!</span></div> <div><span style="font-size: 12pt"> Artan dolaylı vergiler. Bütçe açığı! </span></div> <div><span style="font-size: 12pt"> Ve 2011 yılı bütçesi</span><b><span style="font-size: 14pt">! </span></b></div> <div><b> </b></div> <div align="center"><b><span style="font-size: 14pt">İşte Emekçinin Bakış Açısından Ekonominin 2010 yılı.</span></b></div> <div><b><span style="font-size: 12pt"> Kriz 4.Yılına Girerken!</span></b></div> <div><span style="font-size: 12pt"> Küresel kriz, 2010 ile birlikte 3 yılını geride bıraktı. Başlangıçta ABD ile ilgili geçici bir finans krizi olarak algılanan sarsıntının dalga boyunun, daha büyük olduğu, bütün dünyaya yayılması ile anlaşıldı. Kriz, ülkeden ülkeye farklı yaşandı ve yaşanacak gibi. Türkiye’nin de dâhil olduğu bazı 'yükselen çevre ülkeler', krizi bir finans krizi olarak yaşamadılar ama merkez ülkelere sanayi ürünü ihracatçısı rolleri, sermaye girişleri ve beklentiler üstünden krizden etkilendiler. Yine de kriz, başka alanlarda tahribat daha yüksek olduğu için, özellikle sıcak para akışı nedeniyle, Türkiye dâhil bazı çevre ülkelerde 'V' biçiminde yaşandı. Yeniden büyüme patikasına girildi. </span></div> <div><b><span style="font-size: 12pt"> Ülkemiz Üçlü Etkilendi!</span></b></div> <div><span style="font-size: 12pt"> Küresel kriz, Türkiye ekonomisini dış ticaret, finansman ve beklentiler olmak üzere üç kanaldan etkiledi. 2008 yılının ikinci çeyreğinden itibaren daralmaya başlayan Türkiye ekonomisi, yurtiçi talep ve üretimi artırmaya yönelik alınan önlemler sonucunda, 2009 yılının ikinci çeyreğinden itibaren canlanma eğilimine girdi. 2010’un ilk 3 çeyreğinde GSYİH, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 9’a yakın büyüdü. Büyümede, çeşitli politikalarla uyandırılan iç talep belirleyici oldu. </span></div> <div><b><span style="font-size: 12pt"> Para, Para İlle de Sıcak Para</span></b></div> <div><span style="font-size: 12pt"> Özellikle son 15-20 yıllık deneyim gösteriyor ki, Türkiye ekonomisi dış kaynak girişi ile büyüyor, dış kaynak çekilince küçülüyor. Küresel kriz ile geri çekilen sıcak para, kur şokunu ve beraberinde daralmayı getirmişti. 2009’un ikinci yarısından itibaren dönüş yapan sıcak para 2010’a da damgasını bastı. Ekonomi toparlanırken, hızlanan ithalat ve canlandırılan iç talep ile birlikte dolaylı vergiler de arttı ve bütçe açığı öngörülenin altında kaldı. Kamu borçlanmasının maliyeti de yine sıcak para ilgisi ile düştü. Bu durum, göreli iyileşmiş bir bütçe fotoğrafı verdi. </span></div> <div><b><span style="font-size: 12pt"> Cari Açığı Görmezden Gelmek! </span></b></div> <div><span style="font-size: 12pt"> 2010'da madalyonun bir yüzünde büyümenin, diğer yüzünde büyüyen cari açığın ağırlığı hissedildi. Sıcak para, iyi getiri sağlayan Türkiye'ye akışını aksatmadı, ama bu akış, içeride hızla kurların düşmesini getirdi ve ithalatı patlattı. Yılsonunda cari açığın, yani döviz açığının 47 milyar dolara, açığın milli gelire oranının da yüzde 6 gibi tehlikeli bir boyuta varmış olduğu pek muhtemel. Yılın sonlarına doğru Merkez Bankası’nın faiz düşürerek sıcak paranın iştahını kesmeye çalışması ise yetersiz bir çaba olarak görünüyor. </span></div> <div><b><span style="font-size: 12pt"> İş Alanı yaratmadan Büyüme! (</span></b><span style="font-size: 12pt">İstihdamsız Büyüme<b>)</b></span></div> <div><span style="font-size: 12pt"> Yeniden büyüme, beklendiği ölçüde istihdam da yaratmadı. Krizde işini kaybedenler, özellikle sanayidekilerin bir kısmı, işine yeniden dönemedi. Alttan gelen yeni işsizlere ise iş bulunamadı ve işsiz sayısı 3 milyonu bulurken işsizlik oranı da yüzde 12’lerde basamak yaptı. Büyüme, bölüşümü de iyileştirmedi. Özellikle sanayi işçilerinin reel ücretleri yüzde 10’un üstünde azaldı. 2010’da aşılmış görünen krizin gerçek kurbanları ise işsizler ve reel ücretleri geriletilen ücretliler oldu. </span></div> <div><b> </b></div> <div><b> </b></div> <div><b><span style="font-size: 12pt"> Kim Ne Derse Desin 2011’i Ülkemizde Seçim Sandığı Şekillendirecek!</span></b></div> <div><span style="font-size: 12pt"> Yurt ve dünya, 2011’e bir dizi bilinmezlikle giriyor. ABD’nin durgunluğu aşması için sisteme enjekte edeceği likiditenin, başta enflasyon olmak üzere birçok soruna yol açacağı biliniyor. Diğer ülkeler bu hamleye, karşı önlemler geliştirecekler. AB’nin kamu maliyesi krizi yaşayan ülkeleri, Avro’nun geleceğini sorgulanır hale sokarken Almanya’nın krizden hegemonik güç olarak çıkma ihtimali, Fransa ve İngiltere’yi tedirgin ediyor. AB’nin blok olarak geleceği tartışılır hale geldi. Çin, Hindistan, Brezilya, Rusya, hatta G.Kore’nin, merkez ülkelerin ayağa kalkmasına pek yardımcı olmamaları, ticaret savaşlarını, daha ileri gidelim, bölgesel sıcak savaşları gündeme getirebilir. </span></div> <div><span style="font-size: 12pt"> Ülkemizde ise 2011’i seçim sandığı şekillendirecek. AKP iktidarının 12 Haziran seçimlerine dönük bir iktisat siyaseti izlediği bugünden görülüyor. Hükümetin bütçe açığı ve kamu borç stoku rasyonalitesi, AB ortalamaları ile kıyaslandığında, “seçim hovardalığı” yapmaya müsait görünüyor. AKP bu seçimleri alırsa, yılın ikinci yarısında daha kemer sıkıcı bir ekonomi siyaseti izler. Tabi ki, daha faşizan, otoriter bir anayasa hazırlığı ile beraber. Ancak, kırılganlığı artan cari açık, yüksek işsizlik, gıda enflasyonu, enerji bağımlılığı gibi ekonomik sorunlar, AKP’yi 2011’de zorlayacak. Bunun yanında çözüm üretilemeyen Kürt sorunu, AKP’nin daha çok baskıcı ve muhafazakâr yaşam tarzını topluma empoze etme çabaları, ayyuka çıkan yolsuzluk şikâyetleri, 2011’de ciddi bir reaksiyon görebilir ve 12 Haziran seçim sandığından umulmadık sonuçlar da çıkabilir.</span></div> <span style="line-height: 115%; font-size: 12pt"> </span>