DOLAYLI VERGİLERDE “DÜZENLEME” VE ZAM YAPMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ!
 
        Emekçilerin ve onların sınıf örgütü olan sendikalarının talepleri içerisine dolaylı vergilerin tümüyle kaldırılmasını ve onun yerine genel dolaysız vergilerin konulmasını isteme talebi mutlaka konulmalıdır.
 
       Çünkü zenginler meta fiyatlarına yalnızca dolaysız vergi miktarını değil, yaptıkları ödemelere yatırdıkları sermaye üzerindeki faiz ve karı da eklediklerinden, dolaysız vergiler metaların fiyatlarını artırırlar; Çok iyi bilindiği gibi dolaylı vergiler devlete ne ödediğini kişiden saklar, oysa dolaysız bir vergi ortadadır, karmaşık değildir ve en bilinçsizler tarafından bile yanlış anlaşılamaz. Şu halde, dolaysız vergilendirme her bireyi yönetici güçleri denetlemeye özendirir ve fakat dolaylı vergilendirme her türlü özyönetim eğilimini yok eder.
 
      En temel geçim araçları üzerinde dolaylı vergi demek, dolaylı ücret kesintisi demektir. Hükümetin işçi ve emekçilere saldığı dolaylı vergilerde 5.5 milyar liralık (eski parayla 5.5 katrilyon liralık) artış, buna yakın bir ücret kesintisi anlamına gelir. Bunun tetikleyeceği zamlar ise, yukarıda belirtildiği gibi bu dev soygun meblağının çok üzerinde olacaktır. Zenginler sömürü kapasitelerini artırmak için bol bulamaç aldıkları uluslar arası kredileri, kriz koşullarında döviz fiyatlarını artıran devalüasyon ve yükselen faizler nedeniyle geri ödemekte zorlanmaktaydı. Şimdi her türlü meta üzerindeki görünmez dolaylı vergiler üzerine, sermaye borç ve faizlerinin önemlice bir bölümü de bindiriliverecektir. “Cari açık” bahanesiyle yapılan dolaylı vergi zamları, böylelikle küresel mali sermayenin kredi ve faizlerinin bir bölümünün daha işçi sınıfı ve emekçilere ödetilmesinin aracı haline gelecektir.
 
       Kriz koşullarında bir kutupta mali sermaye birikiminin (geri ödenmeme riski artan kredi sistemi dahil) sürdürülmesinin güvenceye alınmasının ancak işçi sınıfı ve emekçilerin sefalet birikimi temelinde olduğu, zenginlerin devletinin işçi ve emekçilerden alıp tekelci sermayeye veren vergi sisteminin ve düzenlemelerinin de bunun en etkili araçlarından biri olduğu daha bir açıklık kazanır.
 
       Dolaylı vergiler, en adaletsiz vergi biçimi olmakla kalmaz. Aynı zamanda işçi ve emekçiler açısından hiçbir biçimde denetlenemez olan vergi biçimidir. Bu açıdan dolaylı vergileri toplam vergiler içinde yüzde 80′lere çıkaran son vergi düzenlemesi, kitleleri siyasetten ve dolaylı ve biçimsel denetim mekanizmalarından bile tümüle dışlayan neoliberal burjuva demokrasisiyle de tamamen uyumludur. Bir işçi dolaysız vergiyi bordrosunda görür, bunu aldığı kamu hizmetiyle karşılaştırabilir ve hesabını sorabilir. Dolaylı vergilerdeki artış ise, işçiyi ödediği vergilerdeki kat kat artışı da, buna karşın kamu hizmetlerinin özelleştirilmesini, eğitim sağlık ulaşım elektrik su vd hizmetleri ayrıca parayla satın almak zorunda olmasını da anlayamaz ve karşılaştıramaz hale getirir. Neoliberal demokrasinin tüm o katılımcı yönetim mekanizmalarının iç yüzü de, dolaylı vergi sistemi ile bir kez daha açığa çıkar.
 
      Fahiş dolaylı vergilerin bir diğer sonucu da işçi ve emekçi kitlelerin sağlığı üzerindeki yıkıcı etkisidir. Özellikle içki ve sigara fiyatlarında dolaylı vergilerle son yıllardaki büyük artış, daha ucuz fakat daha ölümcül kaçak içki ve sigara piyasasını ortaya çıkardı. Kaçak içki tüketiminden onlarca kişi öldü. Çok daha kalitesiz ve zararlı kaçak sigara tüketimindeki patlamanın sonuçlarını ise sigaradan kaynaklı hastalıkların yaygınlaşmasından görmek mümkün. Dolaylı vergilerde artış, kayıt dışına kaçış ve hem enformel çalışmanın yaygınlaşması hem de temel gıda ürünlerinde kitlelerin daha ucuz fakat kaçak, sağlıksız, tehlikeli ürünlere yönelmek zorunda kalmasıyla bir de bu yönüyle sefalet birikimini kamçılamaktadır.
 
       Tüm vergi yükü ezici biçimde işçi ve emekçilerin sırtına yıkılırken, kardan alınan vergi ise (kurumlar vergisi) toplam içinde yüzde 10′u bile bulmamaktadır. Patronlar, binbir türlü vergi indirim ve muafiyetiyle, yanı sıra iki de bir “vergi afları”yla çalıştırdıkları işçiler kadar bile vergi ödememektedir. Patronların ödediği kurumlar vergisi toplamı, ücret ve maaştan kesilen gelir vergisi toplamının yarısı kadardır. Bununla da kalmıyor. Hükümetin seçim döneminde, yine cari açık vesilesiyle burjuvaziye vaatlerinden biri de, ithal ara malları yurt içinde üreten kapitalistlerden kurumlar vergisi ve SGK primi alınmayacağı, enerji maliyetlerinin de devlet tarafından ödeneceğiydi (Girdi Tedarik Stratejisi/GİTES projesi).
 
      İşte size açılırken de kapanırken de bir kutupta sermaye diğer kutupta sefalet üreten bir “cari açık” masalı.
      “Kardeşim sigarayı içmezsin, olur biter. Alkolü daha az tüketirsin olur biter. Kalkıp da Porsche kullanacağına Fiat’a bin. Biraz daha düşür harcamayı” diyerek ÖTV zammını savunan masallara karnımızın tok olduğunu dillendirme zamanı geldi de geçiyor.