Yaşanan baş döndürücü gelişmeler ve siyasete yansımaları ikirciksiz bir tutumla siyasal olanın toplumsallaşması, toplumsal olanında siyasallaşması için çalışmalarımıza silkinip kendimize gelerek yeniden başlamamızı dayatıyor.
       Diktatöryal eğilimler ile neoliberal demokrasiler arasındaki makas giderek daralıyor evet ancak ceberrutizmin farkı buradadır. Yaptıklarını inkâr edemeyecek durumdaysa bir katil kıyıcılığıyla gözünüzün içine baka baka “devletin bekası, milletin maneviyatı için yaptık. Ne var bunda” der, hesap vermek bir yana üste çıkar: “Ne işleri vardı sınırda!”
     Yaşanan onca gelişme ve anti demokratik düzenleme girişimi halklarımızın demokratik tepkilerime püskürtülemez ise “yandım gülüm keten helva” özdeyişine uygun bir gelecek emekçi kitleleri beklemekte!
 Geçmişi ceberrutizmin bir dolu uygulamalarıyla dolu bir resmi tarih bakımından şimdiki uygulamalar görece daha naif de görünse özü itibarıyla değişen bir durum yoktur. Askeri mahkemenin Uludere kararı, başta olmak üzere evrensel hukuk normlarının ülkemiz insanına layık görülmemesi kendi koydukları hukuk normlarına dahi uymayarak “rutin dışı” işlerini rutinleştirecek denli yüzsüzleşmeleri gerçekten vahimdir.
      Sistemin nasıl işlediğini, en zor zamanlarda dahi kurumlar arasındaki sıkı işbirliğinin hangi beka sorunları etrafında örüldüğünü göstermesi bakımından da son yaşananlar turnusoldür.
      AK Partisi-Cemaat partisi gerilimine bakın, yatak odası tehditlerine varana dek en kirli yöntemlere başvurulduğu halde hiçbiri diğeri hakkında, halka karşı işlediği suçları dosya haline getirmez. Ergenekon soruşturmalarında da aynısı yaşanmadı mı? On yıllarca sürdürülen kirli savaş politikaları ve operasyonlarıyla ilişkilendirilebildi mi?
      Daha önce de işaret edildi, ülkemizde devletçi İslam (ki bu mevcut politik İslami akımların büyük çoğunluğu anlamına geliyor) kendini rejimin uygulamalarını rasyonalize etme refleksiyle tanzim etmiştir. Kurdukları koalisyon devletin yeniden kendi normlarına göre yapılandırılmasından ibarettir. Dolayısıyla, AK Partisi-Cemaat kapışmasında bir tarafı desteklemek yada savunmak arasında kategorik bir fark bulunmuyor. Her iki durumda da eylemsizlik egemen olur. Bu somut durum kaçırılarak girişilecek her “reel politiker” tutumun özü ideolojik, politik bakımdan aşındırıcı olacaktır.
        İktidarların üzerlerinde büyük bir halk basıncı ve aynı anlama gelmek üzere, bir sınıfsal tazyik uygulanamadıkça en sıradan özgürlüklerin dahi kazanılamadığı bir coğrafyadayız. İktidarın ölümüne bir varlık yokluk savaşına girdiği zaman aralığında ezilenler dünyasına tutulmayan vaatlerden başka verebilecekleri herhangi bir şey yok. Bunu, şimdilerde herkes kabulleniyor, ancak bazılarının kabullenişinde bir hayal kırıklığı tonlaması seziliyor.
        Cemaatle tutuşulan kavgada iktidar partisi yöneticilerinin “Devletin bekası için kardeş katli dahi meşrudur” sözünü sıklıkla yenilemeleri “Tekbir Allahuekber” nidalarıyla tabanını diri tutma halleri yeterince aydınlatıcıdır. Birbirlerine böyle davrananlar, adalet ve özgürlük için mücadele edenlere neden daha müsamahalı davransınlar?
       “Devletin bekası” ifadesi, iktidarın devlet geleneğine ne denli sadık olduğuna işaret ederken “kardeş katli” iktidara tutunmak uğruna nelerin göze alındığını gösterir. Son iki ayda olup bitenlere bakıldığında bu “ilkeye” uygun davranıldığı gözlenebilir.
         Son gelişmeler doğrultusunda meydanları dolduramayan ülkemiz batısında yerleşik emekçilerin (KESK DİSK TTB TMMO’un ortaklaşa düzenlediği miting dışında) bu sınavı veremediklerini tespit etmek gerekir. Gezi direnişi günlerinde Medeni’nin katli vesilesiyle Lice ile ortaklaşan ruh halinin zamanla yoğunluğunu yitirmesi üzerinde enine boyuna tartışmaya ihtiyaç vardır.
        Anlık tepkilerle çıkan mücadelelerde sürenin uzaması iktidarlara yarar. Direnişin tahrip edici dalgalarını atlatan iktidarlar kendilerini şartlara göre yapılandırırken yeni eylem dalgalarını engellemeye, ortamı stabilize etmeye çalışırlar. Ülkemizde de bu taktik uygulana geldi. Gezi direnişi, her bakımdan bir kırılmaydı. Ancak biz ezilenlerin birleşik mücadele cephesini oluşturamaması gerçek handikabımızdır. Düzen tam buraya yüklendi. İktidarın, ölümüne bir iç savaşa tutuşmuşken yaşananlara dair bu denli kışkırtıcı bir dilden sakınmaması bu tür yapısal zaaflardan kaynaklandığını düşünenlerdenim.
      Şimdi kendini muhalif görenlerin birleşip silkinerek yine, yeni, yeniden mücadele etme zamanıdır.