Nobel ödüllü yazarımızın  Orhan Pamuk’un 1994 yılında ilk bakısıyla birlikte kült haline gelmiş  kitabı “Yeni Hayat”ın giriş cümlesi “bir kitap okudum ve hayatım değişti….”  İfadesinin bence tam karşılığı olan bir kitabı daha yeni bitirdim. Solun Hapishane Tarihi Yazarı Şaban Öztürk, ülkem hapishanelerin iki yüzyıllık sürecini kapsamlı bir çalışma haline getirmiş ve biz okuyucularına 2004 yılında üçleme bir seri olacak kitabının birincisini Yar Yayınları aracılığı ile ulaştırmıştı. Okuduğum aynı dizinin ikinci kitabı.(1960 ile1970’li yılların sonların kadar olan zaman aralığı anlatıyor.
 
     Cumhuriyet öncesini de içeren Türkiye Solunun Hapishane Tarihi yalnızca “solun” değil “ittihatçıların, sağcıların, sosyalistlerin” hapishanelerde neler yaşadıklarını kapsamlı bir biçimde ele alıp, çarpıcı bir biçimde anlatıyor. Şaban Öztürk “yakın tarihimizde şu ya da bu siyasi ekolün hayatında hapishane belirli dönemlerde yer alırken, solun hayatında her dönem yer almıştır.” Cümlelerinde anlam bulan ve ülkemiz yakın tarihini “içeriden” okumamızı sağlayan çalışması için Şaban Öztürk’e ne kadar teşekkür etsek azdır.
 
    Yar Yayınları tarafından çıkan, “Türkiye Solunun Hapishane Tarihi”i, adlı kitabının 2. cildini de gerekli notları tutarak titizlikle okudum. Birinci kitapta olduğu gibi ikinci kitapta ansiklopedik denebilecek ayrıntılar ve belgelerle dolu. Okuyucu ilgi alanına göre istediği bölümden de okuma yapa bilsin diye düşünülmüş olsa gerek! Yakın tarih okumalarını sevenler ben gibi baştan sona okumaktan erinmeyecekleri bir kitap.
 
     Osmanlı’dan 1974’e kadar bu topraklarda hapishanelerin durumu belgelerden ve tanıklardan yararlanılarak zengin örneklerle sunulmuş. Çalışma Nazım Hikmet’ten Adnan Menderes’e, Şefik Hüsnü’den Musa Anter’e kadar hemen tüm politik tutsakları kapsamış. Ve adları geçen yüzlerce tutsaktan yola çıkılarak tarihsel kesitler anlatılmış. Tersinden söylersek, tarihi dönemeçler anlatılırken o dönemin zindana doldurduğu muhalifler hatırlatılmış. Kimi eksikliklerine rağmen -Örneğin 1925,1936 arası yaşanan Kürt isyanları sonucu yapılan kitlesel tutuklamalar ve sürgünler ayrıntılı olarak yer almıyor- yararlanacağımız Kapsamlı bir araştırma kitabı olarak başucu kaynaklarımız arasına girecek nitelikte bir kitap.
 
      F tipi cezaevlerinin ve yaşam tarzının tüm  topluma bir deli gömleği gibi giydirilmeye çakışıldığı bu günlerde ülkemiz yakın tarihini içerden okuyarak bu günlere nasıl ve neden gelindiğini anlamamız açısından okuyucusuna rehberlik ediyor.2. Kitap, 1974 sonrası başlayan yeni dönemi ayrı bir çalışmanın  konusu olarak belirledikten sonra bitiyor.3. Kitap 1975 den başlayıp 2000’lere gelecektir ümit ederim.
 
     Şaban Öztürk Türkiye Solunun Hapishane Tarihi adlı bu kitabında (hem birinci hem ikinci kitap) oldukça zengin kaynaklardan faydalandığını yukarıda belirmiş idim. Faydalandığı kaynakları titizlikle ve her ayrıntısına kadar okuyucusuna sunarak denetlenebilirlik açısından on üzerinden on alıyor. Benim okumalarımdan edindiğim kadarıyla bildiğim ülkemizde hapishaneler üzerine böylesi bir kapsamlı çalışma daha önce yayınlanmamış olduğudur. Sırf bu yüzden Ülkemiz yakın tarihini “içeriden” okumamızı sağladığı için bile yazara ne kadar teşekkür etsek azdır.
 
      Devletin zor aygıtı olarak kullandığı araçlardan hapishaneler hangi zaman aralığında olursa olsun devletin nasıl bir yapılanma içerisinde olduğunu göstermesi açısından turnusol görevi yapan kurumlar olması açısından çok önemli bir yer tutuyor. Ülkem hapishanelerinde uygulana gelen “ceberut yönetim anlayışının” geçmişten günümüze benzerlik göstermesi bir bütün olarak devlet yapılanmasının da özünü göstermesi açısından çok önemli.
 
      İster 15. yüz yılda olsun, ister 19. yüz yılda olsun. Yada yakın tarihimizdeki gibi Şefik Hüsnü ve arkadaşlarını “içeri” tıkan, “devlet” ile 1925 yılında Dr. Hikmet Kıvılcımlı, Şevket Süreyya, Zekeriya Sertel, Cevat Şakir, Ata Çelebi ve Hüseyin Cahit’i tutuklayan devlet ideolojisinin hala “devletin bekası” olduğunu görmek gerçekten üzücü.
 
     1933 yılında Nazım Hikmet ve arkadaşlarını düzmece suçlamalarla tutuklayan “devlet”in adaleti’yle 1950’lerde Rıfat Ilgaz, Enver Gökçe ve Ahmet Arif gibi 40 kuşağı toplumcu yazarlarını hiçbir gerekçe  göstermeksizin tutuklayan devletin uygulama benzerliği, 1946’da “Sansaryan tabutlukları”nda sosyalistlere acımasızca işkence yaptıran “devlet”in söylemleriyle, 1961 yılında aralarında   Musa Anter’in de bulunduğu 49 Kürt aydınını idam istemiyle yargılayan “devlet”in söylemlerinin bu günde aynı olması özündeki ceberut ideolojisini sergilemesi açısından önemlidir.
 
    1960, 1971, 1980 darbelerini yapan “devlet” ile son yıllarda ülkeyi devasa bir hapishaneye çeviren “devlet”in uygulamalarının -mücadele ve ağır bedeller sonucu kazanılan kısmi demokratik haklar olsa da- aynı olduğunu, görmek demokratik hak ve özgürlükler mücadelesini verenlerin neleri göze alarak bu mücadeleyi sürdürdüklerini anlamak açısından da “Türkiye Solunun Hapishane Tarihi” adlı kitap mutlaka okunmalı derim.