Zenginlerimiz ve onların kulu, kölesi siyasetçilerimiz “Ulusal İstihdam Stratejisi” adı altında çok kapsamlı bir saldırıyı hayata geçirmek üzere. Ekim başında Meclis açılır açılmaz yasalaştırılması hedeflenen bu pakette, kıdem tazminatı hakkının gasbedilmesinden işçi sınıfı içinde yeni bölünmeler yaratacak bölgesel asgari ücret uygulamasına, modern kölelik kurumları olan özel istihdam bürolarının kurulmasından esnek çalışmanın bütün biçimleriyle yasal hale getirilmesine kadar ne ararsan var.
 
         AK Partisi Hükümeti, her zaman yaptığı gibi bu saldırı paketini de işçi sınıfını ve kamuoyunu fazla “uyandırmadan” geçirmenin peşinde. Bu amaçla bir taraftan dikkatleri başka yönlere çekmeye çalışırken bir taraftan da “50 bin işsize iş verileceği” ya da “taşeron işçilerin kıdem tazminatından yararlandırılacakları” şeklinde sis bombaları patlatıyor. “Geri kalmış bölge ve illerdeki 50 bin işsizin 6 ay süreyle geçici işlerde çalıştırılacağı” vaadi, bütünüyle uygulansa dahi kamuoyunun gözünü boyayıp oyalamak amacıyla gündeme getirilen iğrenç bir rüşvetten başka bir şey değil. “Taşeron işçilerine yeni haklar ve güvenceler tanınacağı” söylentileri ise, aynı amaçla piyasaya sürülen koca bir yalan.
 
         Kapsamlı bir saldırıyla karşı karşıyayız Hazırlanan saldırı paketinde taşeron işçilerine yeni haklar tanımak şurada dursun, güvenceli çalışma neredeyse tamamen ortadan kaldırılıp yerine bütünüyle taşeronluk sistemi geçiriliyor. Üstüne üstlük, taşeron işçilerin, işe girdikleri sektörlerden tamamen başka sektör ya da işyerlerine ‘ödünç verilmesi’ gibi kölelik uygulamalarının yani sıra farklı sektörlerde çalışan taşeron işçiler arasında bile ücret farklılıkları yaratacak düzenlemeler getiriliyor.
 
         Paketin içeriği, TÜSİAD’ından  MÜSİAD’ına kadar bütün sermaye örgütlerinin yıllardır istedikleri “ekonomide mikro düzenleme” taleplerinden oluşuyor. Bütün amaç, emeği iyice örgütsüzleştirip parçalayarak olabilecek en ucuz fiyata kapatabilecek koşulları yaratmak. Bu anlamda bu saldırı paketi, etkileri belirli bir süre ya da sektörle sınırlı bir TİS satışı ya da hak gaspları türünden geçici, göreli ve kısmi bir saldırı olarak görülmemeli. İşçi sınıfının yapısını dahi değişime uğratan üretimin parçalanması, özelleştirme ve taşeronlaştırma saldırılarının bir devamı olarak sınıfın bir araya gelme, örgütlenme ve mücadele imkân ve dinamiklerini büsbütün daraltıp zayıflatacak stratejik bir saldırı söz konusu. İşçi sınıfını kendi içinde biraz daha bölüp parçalayacak, katmanlaşma ve iç rekabet unsurlarına yenilerine ekleyecek, diğer yandan onu olabildiğince örgütsüzleştirip birleşik hareket olanaklarını iyice daraltacak uygulamalar içeriyor bu paket. Bu ağırlaşmış kölelik koşulları, kurumsal bir yapı ve yasallığa kavuşturuluyor. Bir an önce silkinmeliyiz
 
          Onun için akıllar bir an önce başa gelmeli! 1990′li yılların başında, özelleştirme, sendikasızlaştırma ve taşeronlaştırma saldırıları gündeme geldiğinde sergilenen aymazlık ve rehavet bir kez daha tekrarlanmamalıdır! Yoksa, birinci dalganın yarattığı tahribatların üzerine binecek bu ikinci dalganın sonuçları çok daha ağır ve yıkıcı olur!.Bazı çevreler hala geleneksel sendikal yapı ve yönetimlerden medet umuyorlar. Onların harekete geçmesini, sınıfın önüne düşüp tekelci burjuvazinin bu stratejik saldırısına karşı direnişe öncülük yapmalarını bekliyorlar. Bu tür beklenti ve çağrıların, kediden ciğeri korumasını beklemekten bir farkı yok! Bunlar sadece mevcut sendikalar ve yozlaşmış sendikal anlayışlar hakkındaki yanılsamaları derinleştirip boş beklentiler yaratır. Sınıfın içinde hala baskın olan “bekle gör” rehavetini körükler. Hâlbuki bugün bir an önce harekete geçip zenginleri uyaracak, bu saldırı paketinde ısrarlı olursa daha sert tepkilerle karşılacağı mesajını ona verecek sınıf sendikal tutum ve çıkışlara ihtiyacımız var.
 
 
       Geleneksel sendikal yapı ve anlayışlar, bu misyonu -isteseler de- yerine getiremezler. Bunu yapabilecek bir yapı, beceri ve niyette olsalardı şayet, ne sınıf hareketi bugünkü cılızlıkta olurdu ne de kendileri bu kadar güç ve itibar kaybedip bugünkü etkisiz konuma sürüklenirlerdi. Bunlar o kadar çürümüş ve körelmiş durumdalar ki, sınıfı harekete geçirmek şurada dursun, kendileri için de ölüm çanlarının çaldığının bile farkında değiller. Sermayenin, üretim süreçlerini bir kez daha yeniden yapılandıracak kapsam ve derinlikteki bu yeni saldırı dalgası, geleneksel sendika yapı ve anlayışlardan geriye kalanı da silip süpürecek. İşçi sınıfı hareketinin sınıf sendikacılığı çizgisinde yeniden örgütlenip ayağa kalkmasını isteyen ilerici demokrat güçler açısından bu üzülüp hayıflanılacak bir durum değil, sınıfın kendisini paralize edip içten içe çürüten prangalarından kurtulabilmesi için tarihsel bir “fırsat.
 
         Taban örgütlenmeleri bugün bu açıdan da özel bir önem kazanmıştır. Belli başlı bütün sanayi havzaları ve OSB’lerde, işçilerin, sek törel ya da yerel ölçekte bir araya geldikleri örgütlenmeler hızla kurulup yaygınlaştırılmak zorundadır. Belirli bir alanda kurulan çekirdeksel nüveler, bir yandan bulundukları alanda genişleyip etkinliklerini güçlendirmek için ellerinden geleni yaparlarken bir yandan da başka alan ve sektörlerdeki benzer oluşumlar ve yönelimlerle ilişki kurmanın arayışı içine girmeliler.
 
          Bu bağlamda, “İstihdam stratejisi köleliktir, geri çekilsin!” somut talebi ekseninde esnek çalışmaya, taşeronlaştırmaya ve işsizliğe karşı somut talepler olarak “Herkese iş ve iş güvencesi!.”, “6 saatlik işgünü, 8 saatlik ücret!..”, “Bölgesel değil, insanca yaşanacak ücret!..” gibi talepler öne çıkarılmalıdır. Bu somut talep ve hedefler temelinde eylemli bir karşı koyuşun örgütlenmesine çalışılırken  “Kapitalizm sömürü, kriz ve yıkım demektir!”, “Krizi biz yaratmadık, bedelini de ödemeyiz” vb. gibi sorunların özünü ortaya koyan sloganlar öne çıkarılmalıdır.
 
         Bu tayin edici süreçte en önemli şey örgütlü tüm yapıların tepkilerini bir an önce ve eylemli bir tarzda ortaya koymasıdır. Bu süreçte, pratikte atılacak küçük bir adımın bile önemi büyüktür. Emekçilerin grev, direniş, fabrika işgali, gösteri yürüyüşü, yemek boykotu vb. türünden kadim mücadele biçimleri dışında üretilecek yeni ve yaratıcı biçimlere dayalı olarak bu adım(lar) önemli bir havza ya da OSB’de ciddi bir katılımla atılacak olursa, yankısının büyük olma olasılığı da yüksektir. Başlangıçta ne kadar yerel, bu anlamda “cılız” kalırsa kalsın belirli bir sanayi havzası ya da OSB’de gerçekleştirilecek militan bir çıkış, örneğin o bölgede mini bir “Tahrir Meydanı’nın yaratılması -dünyadaki benzer direniş örneklerinin yarattığı esin ve sempatinin de katkısıyla- başka alanlara da örnek olup yayılabilir.