Yandaş veya karşıt algısı; hukuk kurallarının uygulanmasında en büyük handikaptır.
 
İnsanlar; farklılıkların eşitsizlik doğurduğunu, gücü elinde olanın ayrıcalıklı olduğu, keyfiliğin haklardan yararlanmada düzensizlik meydana getirdiği endişesi içindedir.
 
İnsanlar; bazı insanların bazılarından daha ayrıcalıklı olmasını önlemek için de hukuk kurallarını, adil yargılamayı, kanun önünde eşitliği, masumiyet ilkesini, suçsuz ceza olmaz ilkesi benimsemiştir. Bunun sonucu olarak hukuk devleti kavramını benimseyerek, anayasa ve yasalarla siyasi iktidarın, sermaye sahiplerinin halk yığınlarını istismarını önlemeye çalışmışlardır.
 
Çağın gereği; anayasal devlet, hukuk devletidir. Demokrasi, ayrıcalıkların olmadığı herkesin eşit olduğu hukuk devleti varsa anlamlı sistemdir.
 
Demokrasi; yöneticilerin halk tarafından belli süreyle seçmesi ve değiştirebilmesi iken, hukuk devleti; kişi sınıf ve zümre ayrımcılığının olmadığı herkesin her vatandaşın doğuştan eşit haklara sahip olduğu temeline dayanır. Bunun içinde kuvvetler ayrılığı anlayışı ile yargı bağımsızlığı esas alınmıştır.
 
Tarih boyunca; yargıyı istediği gibi kullanan siyasi iktidar, her zaman hukukta muhaliflere adalet hakkı tanımadan yeni haksızlıklar yaratmıştır.
 
Ne adına? Din adına, ideoloji adına haksızlıklar yapılmıştır, yapılmaktadır.
Gücün hukukunun olduğu yerde despotizm vardır.
 
Hukuk başka şeydir, yasa çıkartmak başka şeydir. Hukuk, yasayı belirler. Yasa, hukuku belirlemez. Bir yasa çıkarıldığında bu hukuk olmaz, yasal düzenleme olur.
 
Türkiye'de bugün; hukuk devleti mi, yargı bağımsızlığı mı çoğunluk despotizmi mi var tartışmaları yapılıyor.
 
Genel olarak gözlenen; siyasi iktidarın yargı gücünü de kullandığı, bunun için yasal düzenlemeler yaparak yargı erkini emrine aldığı şeklindedir.
 
Özel yetkili mahkemelere verilen yetkiler, normal, olağan bir hukukun çok üstündedir. Bu mahkemelerle; hukukun temel ilkeleriyle bağdaşmayan düzenlemelere gidilmiştir. Yani Türkiye'de siyasi iktidar gücü; hukuk devleti değil yasa devleti olmayı tercih etmiştir.
 
Özel mahkemelerde olması gereken yetkiler; hukukun temel ilkelerine dayanmalıdır.
Bunlar;
-suçsuzluk karinesi ilkesi
-kuşkudan sanık yararlanır ilkesi
-silahların eşitliği ilkesi
-adil yargılanma ilkesidir
 
Hukuk devletinde; kimseye olağanüstü, hukukun olması gerektiğini söylediğinin dışında yetkiler verilemez. Verildiğinde başka güç merkezleri oluşur, hukuk ortadan kalkar.
 
Yasalar; hukukun hizmetinde olmalı. Hukuku kimse kullanmamalı. Sonuçta yasal bir düzenleme yaparsınız ama bu hukuka uygun olmaz,
 
Hukukun amacı; düzeni ve adaleti sağlamak demektir. Adalet, yasanın emrine girmişse o zaman görünüşte bir adalet vardır. Hukukla ilgisi olmaz, görünüşte hukuktur.
 
Hiç kimseye, olağanüstü, hukukun olması gerektiğini söylediğinin dışında, yetkiler verilmemelidir. Verilirse, hukuk ortadan kaldırılmış olur.
 
Korkarak, ürkerek, duygusallığa kapılarak hukuk oluşturulmamalıdır. Yasa çıkarırsınız ama artık o hukuk değildir, iktidar gücünün korku aracıdır.
 
Yaşanan ve yaşatılan sıkıntılar, toplumda hemen herkesi rahatsız edici bir boyuta gelmiştir.
 
Keyfi yandaşı koruma ve kollama, muhalifi sindirme susturma, hak almadan mahrum etme anlayışı; adalet sistemini, yargı sistemini bunaltmış, yargıya olan güveni sarsmıştır.
 
Oysa yargı; güçsüzlerin sığınacağı limandır. Hak arayan ya da haksızlığa uğrayan insanlar, adaletin tarafsız ve yansız sağlanması ile rahatlamalıdır.
 
Uygulamalardan ve sıkıntılardan ders alınmalıdır.
 
Günün Sözü: Güçlünün güçsüze yapacağı en büyük kötülük, adalet adına adaletsizlik yapmasıdır.