Sınıf ile kimlik arasındaki ilişki, en çetin sorunlardan biridir. Ülkemiz de yeni yeni, o da ucundan kıyısından tartışılmaya başlamakla birlikte, işçi sınıfı hareketinin genişleyen toplumsal-siyasal temelden yeniden oluşum sürecinin en kritik sorunlarından biri sınıf ve kimlik meselesidir.
     Meselenin kendini gösterişi: İşçi sınıfının sınıf olma karakteri neoliberal çok katmanlı, çok parçalı, esnek emek organizasyonuyla ağır biçimde tahrip edilirken, toplumsal aidiyet ilişkisi üzerinden ve öznesi olduğu kimlik üzerinden mücadelesini öne çıkarmasıdır. (Kadın, genç/öğrenci, kürt, alevi, lgbt, göçmen, yoksul, doğa, futbol takımı taraftarlığı başlıca büyük ve istikrarlı kimlik/toplumsal aidiyet biçimleri olarak belirtilebilir. Ancak toplumsal aidiyet formları, veganizmden -vejeteryanlığın en üst hali- bisikletçilere kadar sayısız topluluk biçiminde de var olur.)
     Yukarıda sıraladığım tüm toplumsal aidiyetleri oluşturan insanların ezici çoğunluğu işçi olduğunu yâda hızla işçileştiğinin farkında bile değil. Toplumun çok katmanlı, çok parçalı, çok biçimli, aşırı rekabetçi, genişleyen kesimleri için zamanda ve mekânda esnek, çalışma ile işsizlik ve çok çeşitli işler arasında geçişli ve iğreti emek organizasyonu, işçi kitlelerinin sınıfsal aidiyet bilincini zayıflatan ve zorlaştıran temel etkenler olduğunu söyleye biliriz.
Kapitalizm emekçileri toprağa bağımlılık ve üretim araçlarından sonra, tek bir işe, tek bir mesleğe, tek bir çalışma mekânına bağımlı olmaktan da özgürleştirmektedir. Bu ilki kadar yıkıcı bir özgürleşmedir. Gerçekte emeğin -tekil sermayelerden çok- genel olarak sermayeye kölece bağımlılığın had safhada artmasıdır. İşçilerin çoğunluğu girip çıktıkları sayısız parça işte, yeteneklerinin çok azını kullanabilmektedir. İşe ve kendi yeteneklerine tamamen yabancılaşmaktadır.
      Böylece biz işçilerin çıplak işgücümüzle aktüel işteki işgücümüzünaynılaştırılarak çıplak iş gücündeki standartta göre ücrete tabi tutulmaktadır. Üretimin tedarik ağları ve farklı esnek ve performansa bağlı çalışma biçimleri ile zamanda ve mekânda parçalanması, işçilerin parçalanıp katmanlaştırılması ve aralarına meta/rekabet dolanımının sokulması, azami emek sömürme ve tahakküm etme politikalarıdır. Eskiden çalışılan fabrikaların hemen yakınında doğan işçi mahallelerinde işçilerin gecekondularını da kendilerinin yapması, yol, su, elektrik, eğitim, sağlık mücadeleleri, zamlara karşı mücadeleler, emek gücünün yeniden üretiminin bir kısmının kullanım değeri üretimine dayalı olması, ortak emek-mekâna dayalı ortak aidiyet bilinçlerini güçlendiren bir etkendi.
 Günümüzde ise sermayenin neoliberalmekân ve zaman politiğinin sonucu olarak işçilerin çalışma mekânlarının saçılması ve iğretileşmesi, çalışma sürelerinin giderek uzaması ve esnekleştirilmesi,  çalışma mekânı ile yaşam mekânının da giderek daha fazla birbirinden uzaklaştırılması,  patronların çalıştırdıkları işçilerin toplu olarak belli bir mahallede oturmamasına dikkat etmesi, çalışma ve yaşam alanlarındaki mücadeleleri de birbirinden kopartmakta, işçilerin yaşam alanındaki mücadelelere de işçi olarak katılmasını zayıflatmaktadır.
 Belli bir işe, belli bir müşterek çalışma ve yaşam mekânına, belli bir değerler sistemine, zorluklara karşı belli bir dayanışma ve paylaşıma, belli ilişkilere sabitlenmeye bağlı ortak emeğe dayalı aidiyetlerin çözülmesi, eski dar biçimiyle sınıf karakterinin zayıflamasının temel nedenidir.Buna karşılık farklı toplumsal aidiyet bilinç ve ilişkilerinin yükselişi: Yani sınıfsal aidiyet bilinç ve ilişkilerinin zayıflaması sürecini doğru okumayanlar kapitalizmin gelişmesinin ortaya çıkardığı bu yeni sorun ve ihtiyaçları eski dar, katı, basık ve tek biçimli sınıf kurumsallığı ile okumaları sonucu kapitalizmin geldiği noktayı algılayamıyorlar.
İşçi mücadeleleri ile toplumsal mücadeleler mevcut dar biçimleriyle bir bağdaşmazlık içerisinde gözüke bilirler. Ancak “siyasal olanın toplumsallaşması, toplumsal olanın siyasallaşması” diye formüle edebileceğimiz ve bu yönde mücadele araçlarını oluşturacağımız süreçler kendini çoktan dayatmıştır.  Toplumumuzun geldiği mücadele düzeyi ki HES, Gezi, OTDÜ vb. eylemlilikler nasıl sıçramalı bir grafik sergileye bileceğini  çok net göstermiştir.Siyasal olanın toplumsallaşması, toplumsal olanınsiyasileşmesi formül asyönünü doğrulamaktadır
Geleneksel sendikacılık ve solun “kapsam dışılık” söylemi, kadınları, gençleri, öğrencileri, Kürtleri, göçmenleri, gadre uğrayanları yok ve hor görülenleri hatta hiç görülmeyenlerine varana dek toplumsal tüm özneleri işçi sınıfı demokrasisiyle kavrayacak örgütlenmeler mücadeleyi ivmelendirecektir diye düşünüyorum. Kapsam dışılığı kaldıran örgütlenmelerkadın, genç/öğrenci, Kürt, alevi, lgbt, göçmen, yoksul, doğa, futbol takımı, başta da belirtiğimveganistinden bisikletçilerine varana dek bu aidiyetliklerini unutmadan ama işçi oldukları bilincine erişerek kendilerinin ve oluşturdukları toplumun kurtuluşunu sağlayacaklardır.