Dünya ve ülkemiz işçi sınıfı mücadele tarihi birçok ihanet ve “satılma” deneyiminden geçerek bu günlere ulaşmıştır. Ancak 2013 yılının Nisan ayında Rize ilinde Çay Kur işletmelerinde örgütlü bulunan 9 bin den fazla üyesi bulunan Türk İş’e bağlı tek Gıda İş Sendikasının “grev” kararı alıp uygulamaya koyduğu günden 24 saat sonra üye işçilerin katılmaması nedeniyle sona erdirildi.
     Ülkemiz işçi sınıfı mücadelesinde “bu da oldu” dedirtecek denli şaşırtıcılıkta yaşadığımız “sendika ağalığı” deneyimini gelin yakından irdeleyelim. Çay Kur’da başlatılan “grev”, işçiler katılmadığı için mi 24 saat sonra durduruldu? Yoksa “grev” kararı öncesi ve sonrasında yaşananlar başka bir şey mi anlatıyor? Bu ve benzeri soruların doğru yanıtlarını bulmak için Türk İş’e ve Tek Gıda İş’e çöreklenmiş sendika ağalığı zihniyetinin gelmişini geçmişini iyi bilmemiz gerekir.
     Kuruluş kongresinde emekli astsubayları ve faşist güruhları kullanarak sosyalist işçileri, onların seçtiği delegeleri tekme, tokat ve sopalarla salon dışına atarak oluşturdukları konfederasyon 1950’li yıllardan bu günlere işçi ve emekçilerin mücadelesini sönümletmek için egemenlerin elinde işlevini yitirmeyen bir itfaiye aracı olarak kullanıla gelmiştir.  
     İliklerine kadar çürümüş olan bu teslimiyetçi sendikal anlayış ve kadrosu olan sendika ağaları işçilerin en temel mücadele araçlarından biri olan  “grev silahını” da “yaş çay yaprağını çürütmemek için” çürütmüş olmasıyla tarihin çöp tenekesindeki leş yiyicilerinin yanındaki yerini alarak ülkemiz ve dünya işçi sınıfı hareketinin geçmişinde pek benzeri bulunmayan muhtemelen de yaşanmamış bir rezaletin sahibi oldu.
      Bir gün önce büyük iddialar ve tantanalarla ilan ettiği grevi, “yeteri kadar işçi katılmadığı için” bir gün sonra kendi eliyle iptal etmenin mantalitesini aramak beyhude bir çabadır. Çünkü Mustafa Türkel başta olmak üzere Tek Gıda İş’e çöreklenen güruh işçi ve emekçi düşmanı, işveren ve patron dostudur.  Tek Gıda-İş'in Rize ve çevresindeki Çay Kur işletmelerinde, fabrikalarında ve yaş çay yaprağı aldığı alım merkezlerinde çalışan kâğıt üzerinde 9 binden fazla üyesi var. Buna karşın ilan edilen greve katılan işçi sayısı bin 500'ü bile bulmuyor.
     Öylesine hazırlıksız girişilen bir grev ki Çay Kur patronlarının işbaşı çağrısına, “grev gözcüleri”  bile kart basarak uyması eşine az rastlanan bir çürümüşlük örneğidir. İnsanın hafızalaısı almıyor. Bu nasıl sendika, bu nasıl bir grev hazırlığı? Belli ki bu grev kararı tabana, işçilere sorulmadan, onlarla enine boyuna tartışılmadan, tabanda grev eğilimi varsa buna uygun bir örgütlenme ve ön hazırlık yapılmadan alınmış tepeden inme ve dostlar alış-verişte görsün mantığıyla alınmış iş ve işçinin koşulları gözetilmeden hayata geçirilerek başarısızlığa mahkûm edilen bir grev kararı ve uygulamasıdır.
    Tabanda tartışılmadan, grev komiteleri oluşturulmadan ve her zaman olması gereken sendikal organların kurullar olarak işletilmeyişinden kaynaklı bürokratik sendikacılığın sendikal ağalık versiyonunun çürümüş klasik tarz ve yöntemi Çay Kur grevini başlamadan bitirmiştir. Onlar, her daim sendika üyelerini sürü yerine koyup tepeden inme kararlarla, oldubittiler yaratarak yönetmeyi alışkanlık haline getirmişlerdir. 
     Grev, direniş, fabrika işgali gibi işçi sınıfının mücadele silahlarını sermayeyi sıkıştırıp dize getirmek amacıyla değil dostlar alışverişte görsün hesabıyla göz boyamak, patronlar ve devletle el altından pişirdikleri satış tezgâhlarını gizlemek için kılıf olarak kullanmaktan ötesini bilmezler zaten. Ama bu kez bu oyun ellerinde patladı. Kim bilir hangi karanlık hesaplarla kaldırmaya kaldırdıkları taşı işçilerin yanı sıra bu kez kendi ayaklarına da düşürdüler.
      Üyeleri olan işçi kardeşlerimi de rezil ettiler, kedileri zaten rezildiler rezilliklerini bir kez daha gösterdiler fakat asıl önemlisi “grev silahımızda rezilliklerine bulaştırdılar! Mustafa Türkel ve ekibini biz emekçiler diğere satışlarından da yakından tanıyoruz! Bu güruh ilk kez sınıf kardeşlerine ihanet etmiyor. TEKEL işçilerinin o görkemli direnişini, Türk-İş'te başkanlık koltuğu hesabına bu ekip sattı! İkinci TEKEL direnişi, bu gürüha karşı yapıldı. O zaman da sırtını iktidara dayayıp beslemelerini ve kolluk güçlerini sendika üyesi işçilerin üzerine saldırttı. Mustafa Türkel ve Tek Gıda-İş örneği, çürümüş sendika ağalığının kendisiyle birlikte sendikaları da nasıl çürüttüğünün tipik örneklerinden biri olarak tarihin çöp tenekesindeki yerini çoktan aldı. Çaykur'da sergilenen alçaklık ile yerini perçinlemiş oldu.
      Ücret sendikacılığı anlayışıyla işçi sınıfının Çay Kur’da düşürüldüğü durum, onun uğradığı ne ilk satıştır ne de son satılmışlığı olarak kalacaktır! Ama bu deneyimler bizlere sendika ağalığına ve geleneksel sendikal anlayışlara karşı mücadelenin aciliyetinin ve yakıcılığını artık daha derinlemesine hissetmeliyiz. Uğradığımız bu ihanetleri sadece lanetleyip, öfkelenerek seyretmekle kalmamalı, işçilerin ihtiyaçlarına uyun, kendilerine has yeni tarzda örgütlülükler yaratmasında bu ve benzeri olumsuz örneklerden ders çıkartarak mücadelemizi büyütmeliyiz.