Dilek Özçelik’in onurlu çıkışını genel akım medya atlayamadı! Lenf kanseri tedavisi gören 22 yaşındaki genç kadının dramı görmezden gelinemeyecek kadar büyük bir çaresizliğin “kanser tedavisinde temin edilemeyen ilaçlar” çaresizliğini bir kez daha gün yüzüne çıkarmış oldu. 
     Olay14 Nisan 2013 günü Edirne’de, ilacını temin edemeyen bir kanser hastası Dilek ÖZÇELİK’in, ilde incelemelerde bulunan Çevre ve Şehircilik Bakanı’ndan ablasının ısrarını kıramayarak ilaç bulmasında bakandan yardım etmesini talep etmesiyle başlamış, ilgili bakanın ise “dilenciye”, “düşküne” yaklaşım tarzıyla bile açıklanamayacak düzeyde kendi başının,  gözünün sağlığı için “sadaka” verir gibi hastaya  “para” verip, yardım isteyenin talebini dahi dinlemeden olayı geçiştirmek istemesini büyük bir hayret ve üzüntüyle izledim, Bakanlık düzeyinde devleti temsil eden bir kişinin hasta vatandaşına yaklaşım tarzı devlet ciddiyeti ile bağdaşmayacak bir  yaklaşım tarzıdır.
     Olayın yaşanma gerekçesi bir yana, yaşananlar, hükümetin tüm sosyal olaylarda olduğu gibi oluşturduğu “Sadaka Kültürü” anlayışının bir başka tezahürü olması açısından düşündürücüdür. Sağlıkta yaşanan tüm olumsuzluklarda olduğu gibi, bu olayın da nedeni “Sağlıkta Dönüşüm Programı” ve uygulama sonuçları olduğu apaçık orta yerde durup durur iken, sorunun kaynağı neoliberal sağlık politikaları gün be gün hayata geçirilmesi olduğu gerçekliği atlanarak avuca bırakılan “200 lira iyi para, düşürme parayı, ilaç alırsın” söylemleriyle geçiştirilecek bir sorun olmadığı görülüp, Dilek ve benzeri binlerce insanımızın ilaçlarına kavuşamama nedeninin, sağlık hizmetlerini ticarileştirerek, karlılığı halkın sağlık hakkının önüne geçirmek ve karlı olmayan sağlık hizmetlerine yatırım yapılmamasıdır.
      Yıllardır hayati önemi olan ilaçlarda bu sorun yaşanmaktadır. “Sağlıkta Dönüşüm Programı” çerçevesi içinde uygulanan ilaç politikaları ile Türkiye’de yerli ilaç sektörü tasfiye edilmiş, % 80 oranında dışa bağımlı hale getirilmiştir. Bununla kalmayarak karlılık adına uygulanan bir fiyat politikası ile hayati önemi olan ucuz ilaçların temini güçleşmiştir. İthalatın yapılmaması, ilaca normal yollardan ulaşamama, ilaca ulaşmak isteyenlerin korsan ithalatçılar ve karaborsacıların eline düşmesine neden olmuş, bu da hastaların fahiş fiyatlarla ilaç temini yoluna gitmesine neden olmuştur.
       Edirne de yaşanan olay budur ve sağlığın piyasa mekanizmalarına teslim edilmesi, ticarileştirilmesinin sonucu olarak yaşanmıştır. Bu çarpık sistem içinde bu ve benzeri olayların yaşanmaması mümkün değildir.
       Bakan düzeyinde temsil  görevine gelmiş bir kişinin devlet ciddiyetine yakışmayacak bir davranışla olayı geçiştirmek istemesi yerine sayın bakan olayı ciddiyetle dinleyip, talebin gerçek nedenini kavrayıp, ilgilileri bu konuda hareket etmeleri için haberdar etse ve birinci derecede sorumlusu olan içinde yer aldığı hükümetin bu konuda üzerine düşeni yapacağını söylemek dururken, bu şekilde “sadaka” anlayışı içinde hareket etmesi geniş emekçi yığınları üzmüş lakin şaşırtmamıştır.
       “Sağlıkta Dönüşüm Programının” tüm uygulamaları ve sonuçlarıyla ortadan kaldırılmadığı sürece sorunun gerçek çözümüne ulaşılamayacağı bilinmelidir. 17 Nisan Çarşamba günü Sağlık ve Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) üyeleri başta olmak üzere tüm sağlık çalışanlarının bir günlük uyarı g(ö)rev’i Sağlıkta Dönüşüm Programına dur demenin en anlamlı ve desteklenmesi gereken yoludur.
        Sağlık hizmetini alanlar olarak tüm sağlık emekçilerinin bir günlük uyarı eylemine destek verilmesi halinde sağlığı hak olmaktan çıkaran, hizmete ulaşmak için “Genel Sağlık Sigortası” primi dışında, her kademede katkı-katılım payı ve ilave ücretlerin ödenmesi koşulu getiren uygulamalara, yaşanan Dilek olayında ve benzerlerine karşı mücadele verilmiş olur.
        Bu ve benzeri sağlık olayları, siyasal iktidarın ve onun Dünya Bankası’ndan kopyaladığı “Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın” maskesini düşürmüş, kamuoyu nezdinde bir kez daha teşhir etmiştir. Bu nedenle biz sağlık hizmetini olanlar yarın (bu gün 17.04.2013) sağlık emekçilerinin onurlu ve biricik gür sesi olan SES örgütlülüğün yanında yanı başında olmalı, sağlıkta ticarileştirmeye karşı omuz, omuza mücadele etmeli, SES ’in sesine kulak verip, seslerimizi birleştirerek hep birlikte “Sağlıkta Ticaret Ölüm Getirir” diye haykırmalıyız.