Uluslararası Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından ülkelerin mutluluk seviyeleri üzerinde yapılan bir araştırmada, ülkemiz maalesef sonuncu oldu. 36 ülke arasında yapılan karşılaştırmada, birinci sırada ise Avustralya yer aldı. Hazırlanan “Daha İyi Yaşam Endeksi” nde, barınma, gelir, meslek, toplum, eğitim, çevre, şeffaflık, sağlık, yaşam memnuniyeti ve iş-özel hayat dengesi kriterleri ele alındı. Türkiye mutluluk liginde sonuncu olurken, Meksika, Şili, Estonya, Yunanistan, Slovakya, Slovenya gibi ülkeler Türkiye’den daha iyi sıralarda yer aldılar.

       Bu sonuç ülkemizde pek çok kişi ve elbette AK Parti kurmayları için şaşırtıcı gelmiş olabilir. Çünkü ülkemiz yurttaşlarının büyük bölümü “Nasılsın” diye sorulduğunda “iyiyiz çok şükür” yanıtını yada “iyi diyelim de  iyi olalım” yanıtını otomatik olarak verdiğinden mutluluk anketinde sonuncu çıkmamıza hayretle karşıladıklarını var sayıyorum. Hatta sabah akşam  günde beş vakit “Ne Mutlu Türküm Diyene” sloganını bağırma geleneğiyle yetişen toplumumuzun sırf bu sloganla bile  mutlu olduklarını düşünürken buaraştırma sonuçları bir çuval inciri “mutluyuz” retoriğini berbat ediverdi.

      Araştırma sonuçları, mutlu olmak için “Türküm”  veya “iyi diyelim de  iyi olalım” demenin yetmediğini göstermiş bulunuyor. Hatta bir kısım yurttaşımız da bu sloganı değiştirerek “Ne Mutlu Müslüman’ım Diyene” şeklinde kullanmasına karşın sonuç değişmiyor.Mutlu olmak için Türk olmak yada Müslüman olmak hatta sabah akşam iyim iyi demek yetmiyor, başka şeyler de gerekiyor.

      Nedir bu başka şeyler? Başta insanlar kendilerinin yada yakınlarının sağlık durumları iyi olduğu için mutlu olabilirler. İnsan onuruna yakışacak ücretlerle ele güne kredi kartlarına muhtaç olmadan çalışmaktan mutlu olabilirler. Güzel bir sanat gösterisi, spor karşılaşması izlediklerinde mutlu olabilirler. Ülkeleri adına birileri bilimde, sanatta, sporda başarılı olduğunda mutlu olabilirler. Yada çocukları, yakınları okulda veya işte başarı kazandığında mutlu olmaları doğaldır. Ama bir kişinin salt etnik kimliği veya inancı nedeniyle mutlu olması yada iyiyim çok şükür diyerek iyi olamayacağını bu araştırma sonuçları meydana koyuveriyor.

      Evet, insan etnik kimliğini veya inancını beğenir, kendi kendine telkin etmek için iyiyim iyi diye bilir ve bunlardan sevinç de duyması doğaldır.Lakin bu durumun tek başına mutluluk kaynağı olamayacağı görünüyor. Ülkemizde yaşayanların  çoğunun Türk ve büyük çoğunluğu da Müslüman olması demek ki  mutlu olmalarına yetmiyor. Nasıl yetsin ki? İşsizlik oranının resmi söylemlerde bile hala %10’un üzerinde olduğu (gerçekte %22leri geçmiş durum da), işi olanların da hemen hepsinin kendilerini güvencede hissetmediği bir ülkede mutlu olmak mümkün mü?

       Ulusal gelirin adil dağıtılmadığı, İnsani Gelişim Endeksi sıralamasında dünyada 92. sırada yer alan bir ülkenin insanları nasıl mutlu olabilir? Gençlerin, gazetecilerin, aydınların, siyasetçilerin sudan nedenlerle “örgüt üyesi” suçlaması ile gözaltına alındığı ve aylarca, yıllarca hapis yattığı bir ülkede mutlu olmak kolay mı? Gezi Parkı’nın park olarak kalmasını istedikleri için gösteri yapan gençlerden beş tanesinin yaşamını kaybettiği, onlarcasının sakat kaldığı bir ülkede nasıl mutlu olunabilir?

İktidarın halkın ne dediğini dikkate almadan yaşam alanlarını talan ettiği, akarsuları, dağları, ormanları, parkları ranta açtığı bir ülkede nasıl mutlu olunabilir? Halkın sağlığı gerekçesiyle yaşam tercihlerimize el konulduğu, din üzerinden siyaset yapıldığı, her türlü gösteri ve yürüyüşe polisin gazıyla, suyuyla (Polis iftar yemeğinde bunların hukuk içerisinde son haddine kadar kullanılacağına sayın başbakanımız bir kez daha altını içerek polisin acımasızca saldırabileceğini teyit etti.) müdahalesine maruz kalan birtoplum me kadar mutlu olur varın siz düşünün. Kürtlerin, Alevilerin, diğer etnik ve inanç gruplarının, farklı cinsel yönelimlerin ötekileştirildiği, eşit kabul edilmediği bir ülkede toplumun bir bütün olarak mutlu olmayacağı gün gibi aşikar iken araştırıma sonuçlarına hiç de şaşırmamak gerekir diye düşünüyorum.

     Toplumun bir bütün olarak mutlu olabilmesi için demokrasinin tüm kurumlarıyla işlediği, eşit, özgür, adil bir ülkeye ihtiyacımız olduğunu bir kez daha yinelemek isterim Siyasi  iktidarların, yapacakları işlerde yöre halkının onayını aldığı, onlara danışarak icraatlarda bulunduğu bir ülkede insanlar mutlu olabilir. Mutlu olmanın yolu toplumsal adaletin, yani ekonomik adaletin, iklim ve çevre adaletinin, katılım adaletinin ve tanınma adaletinin sağlanmasından geçer.Bu temel adalet mekanizmaları sağlanmadan “mutluluk” beklemek kelimenin tam anlamıyla safdillilik olur.

      Mutluyuz mutlu çığırtkanlıklarıyla mutlu olunamayacağı yada sabah akşam mutluluklar dilemekle mutlu olunmadığın artık herkes farkında. Umarım egemenlerde farkındadır.