İçeride ve yakın sınır komşularımızda yaşanan kriz halinden örselenerek çıkacağı kesinleşen gerici AKP hükümeti ayakta duramamanın telaşesiyle savrulmalar yaşıyor. Kâh cemaat kâh merkez bankası ve faiz oranları üzerinden kâh MİT müsteşarının istifası üzerinden kendisini gösteren içteki yönetmeme krizi ülkemizi çevreleyen ülkelerdeki krizleri de hesaba katarak değerlendirdiğimiz de AKP hükümeti ve ülkemizin krizin tam göbeğinde olduğunu görmekteyiz.
 
     Kuzeyinde Ukrayna ve güneyinde Suriye-Irak eksenli kriz bölgeleri bulunan ülkemiz Yunan Halkının demokratik tercihine başta AB emperyalistleri olmak üzere dünya emperyalist güçlerinin ne kadar tolerans göstereceğine bağlı belirsizliği batısında yaşarken doğusunda Gürcistan Ermenistan ve İran üzerinden doğal gaz, petrol gibi başat nedenlerle var olan kriz ortamı gün geçtikçe derinleşerek devam etmektedir.
 
     Özellikle Ukrayna ve Suriye-Irak hattı gitgide kızışan emperyalist rekabet ve paylaşım mücadelelerinin bugün özellikle öne çıkan en önemli iki kırılma alanı olarak öne çıkmaktadır.
İlkinde, Ukrayna krizinde, ülkemiz sermayedarlarının dolaysız bir rolü yoktur. Ancak yarattığı sorunlar, hele de krizin daha da ağırlaşması durumunda, ülkemizi iktisadi-ticari cephede olduğu kadar uluslararası siyasal ilişkiler cephesinde de ciddi bazı sıkıntılarla yüz yüze bırakacak niteliktedir. Bu konuda şu sıra emperyalist batı blokunun baş hedefi haline gelmiş bulunan Rusya ile olan ilişkilerin bütün bir kapsamını ve önemin hatırlamak bile yeterlidir.
 
     Rusya’yı kuşatmaya alan, ABD liderliğindeki emperyalist batı bloku ile onun saldırı ve savaş örgütü NATO’dur. Kabul edelim veya etmeyelim ülkemiz ABD emperyalizmine göbekten bağlıdır ve kritik konumda bir NATO üyesi ülkedir. Bu durum, Rusya’yla zaten önemli iktisadi-ticari ilişkileri bulunan, şu sıralar ise bu ülkenin mevcut sıkışmışlığını kendi sıkışmışlığı için yeni bir imkân olarak değerlendirmeye çalışan ülkemiz siyasal iktidarının payına pek çapraşık bir konumun ifadesidir. Halen birçok cephede “limitleri aşmış” bulunan AKP iktidarının bir de bu cephedeki “limitleri” gereğinden fazla zorlamaya kalkmasının muhakkak ki önemli bazı sonuçları olacaktır. Suriye-Irak hattından kuzeyde Ukrayna hattına yaşanacak gelişmeler ve bunların yarattığı krizlerden sıyrılmak eskisinden daha zor ve daha fazla ödün verilmesine neden olacaktır.
 
     Önümüzdeki dönem,(genel seçimlerde dahil) ülkemizdeki tüm dengeleri şu veya bu yönde değiştirecek önemli gelişmelere gebedir. Bu, son yıllarda peş peşe seçimler kazanan, ardı arkası kesilmez adımlarla devletin hemen tüm kurumlarını ele geçiren, gücünü ve mevzilerini tahkim etmek üzere sürekli yeni baskıcı düzenlemeler yapan, bu arada hala da önemli bir seçmen desteğini koruyan, şimdiden 2015 Haziran seçimlerinin de favorisi olarak gösterilen, bütün bunlarla gücünün doruğunda görünen AKP iktidarı gerçeğine rağmen böyledir.
 
     Zira görünürdeki güçlü konumuna rağmen siyasal iktidar gerçekte son on üç yıllık döneminin en zayıf dönemi içerisindedir. Boğazına kadar yolsuzluğa, hırsızlığa, eş-dost kayırmacılığına batmış, bu açıdan toplum nezdinde ahlaki ve moral açıdan iflas etmiştir. Bu çok yönlü yozlaşmayı öte yandan ülkemizin yakın tarihinde görülmemiş düzeyde bir keyfi yönetim anlayışı tamamlamaktadır.
 
     Tutucu bir siyasal iktidar kimliğine bürüne AKP işlediği sayısız suçların sonuçlarından korunmak, konumunu ve gücünü olanaklı olduğunca pekiştirmek ve kuşkusuz toplumsal mücadelenin önünü kesmek amacı çerçevesinde her türlü keyfi, hileli, kirli ve kanlı yönteme başvurmaktadır.
 
     Bu doğrultuda mevcut anayasayı ve yasaları bile ölçüsüzce çiğnemekte, bu arada gündelik ihtiyaca göre seri “torba yasa”lar çıkarmakta hiçbir beis görmemektedir. Bütün bunların sonucudur ki, ortada ne bir anayasal düzen ne de biçimsel yönden bile bir “hukuk düzeni” kalmıştır. Mevcut iktidar artık yalnızca hırsızlık ve yolsuzluklarıyla değil, dozu günden güne artan faşist baskı, terör ve şiddet uygulamalarıyla da adı zikredilmektedir.
 
     Düne kadarki seçmen desteğinde önemli bir rol oynayan demokratikleşme iddiaları çoktandır her türden anlamını ve inandırıcılığın yitirmiştir. Karşı karşıya bulunduğumuz, kelimenin tam anlamında keyfiliği ve kuralsızlığı çizgi haline getirmiş bir ceberut baskı devletidir.
 
    Gelişmelerin yönünü bugünden kestirmek yine de kolay değildir. Bunu belirleyecek ve elbette ki gerileterek, hareket alanını daraltacak başlıca güç ezilenlerin, emekçilerin demokratik talepler etrafında birleşen muhalefet öznelerinin 2013 Haziran direnişini aşan eylemlilik içerisine girip girmemeleriyle doğru orantılı olacaktır.