13 Şubat tarihinde gözaltına alınıp altısı tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılırken dokuzu 16 Şubat 2012 tarihinden beri tutuklu bulunan toplam 15 kadın yönetici ve üyemiz 4 Ekim Perşembe günü ilk duruşmalarına çıktı.
 
    232 gün sonra, dün ilk duruşmalarına çıkan arkadaşlarımızdan KESK Kadın Sekterimiz Canan Çalağan, SES Ankara Şube Kadın Sekreteri Nurşat Yeşil, Eğitim Sen Ankara 1 Nolu Şube üyeleri Hatice Beydilli Kahraman ve Evrim Özdemir Oğraş (Niğdeli hemşerimizdir), SES Ankara Şube Üyeleri Hülya Mendillioğlu ve Belkıs Yurtsever tahliye oldu.
 
    SES  Genel Kadın Sekreteri Bedriye Yorgun, Tüm Bel Sen Merkez Kadın Sekreteri Güler Elveren ve  Eğitim Sen 2 Nolu Şube Kadın Sekreteri Güldane Erdoğan’ın ise tutukluluk halinin devamına karar verildi.
 
    KESK üyesi bir kamu emekçisi olarak, bugün özgürlüğüne kavuşan arkadaşlarımıza ve yakınlarına geçmiş olsun dileklerimi iletiyor, tutuklu tüm yönetici ve üyelerimiz özgürlüğüne kavuşuncaya kadar örgütlü mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğimizin bilinmesini istiyorum.
   4 Ekim günü Ankara Adalet Sarayı önündeki izlenimlerim ışığında belirtmek isterim ki KESK örgütlülüğü baskı, sürgün, gözaltı ve tutuklama gibi argümanlarla cendereye alınmasını örgütlü gücüyle bir bir parçalıyor. Verilen uluslar arası destekler olsun, ülkemizin dört bir yanından gelen üye ve yöneticilerinin dayanışama ruhuyla Ankara Adliyesinin önünü miting alanına çevirmesiyle olsun konfederasyonum diye demiyorum sendikalı olmanın ne demek olduğunu dosta düşmana bir kez daha göstermiş oldu.
 
   KESK’li kadın sendikacıların yargılanması basit bir hukuki süreç değildir. Bu davada KESK’li kadınların şahsında hak ve özgürlükler mücadelesi ve halkların kardeşliği uğruna verilen mücadele yargılanmaktadır. Ve çok açıktır ki bu, düzenin siyasi bir saldırısından başka bir şey değildir!
 
    Bu nedenle vicdanı olan sıradan bir kamu emekçisi olarak, gerek hak ve özgürlükler mücadelesine sahip çıkmak ve gerekse tutuklu sendikalı kadın kardeşlerimle dayanışmak, onlarla omuz omuza olmak üzere 4 Ekim’de Ankara Adliyesi önünde gün boyu bulundum.
     Ankara adliyesi önünde toplanıp tutuklu arkadaşlarının ilk duruşmasının sonucunu bekleyen iki bini aşkın kitle gün boyu Suriye ile yaşanan savaş politikalarını ve bölgedeki emperyalist gelişmelere karşıda tutum sergileyerek savaş karşıtı sloganlarla tepkilerini dile getirdi.
    Ankara Adalet Sarayı önündeki kürsüden de ifade edildiği gibi Türkiye sınırını çatışma hattına dönüştüren siyasal iktidar her gün yeni patlamalara, yeni provokasyonlara ve ölümlere uygun bir siyaset yürütüyor.
 
   Suriye tarafından atılan top mermisinin isabet etmesi sonucunda, Akçakale’de 5 yurttaşımız hayatını kaybetti, 10 kişi yaralandı. Öncelikle hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı, yakınlarına sabır diliyorum. Saldırıyı ve katliamı gerçekleştirenleri lanetlemek insanım diyenin boynunun borcudur. İnsanım lanetliyorum.
 
   Akçakale’ye düşen top mermisi ve yaşanan katliam, sınır boylarına yerleştirilen “Özgür Suriye Ordusu” ile Suriye Ordusu’nun girdiği çatışmanın bir sonucu olabileceği gibi, ÖSO ya da başka güçler tarafından Türkiye’nin savaşın içine çekilmesi penceresinden de bakılarak değerlendirilmeli ve soğukkanlı olunmalı diyerek yazımı bitiriyorum.