Soran sorana internet iletişim kuşu twitter yasaklanmasıyla ne hedefleniyor? Ne yapılmak isteniyor?  Yanıtım basit oluyor. “Kendi pisliklerinin ortalığa saçılmasını istemiyorlar.” Evet, yalnızca bu iktidara has olmayan bu ve benzeri tüm engellemelerin emekçilerden çalınanların gizlenmesi adına yapıldığını bilince çıkartmamız gerek.
        Egemenler ve onların siyasal temsilcileri her türlü ilişkilerini “kamu”yu manipüle etmek için kullandıklarına göre onlar için hassasiyet göstereceğimiz bir özel alan -yatak odasına kadar düşecek kayıtları aleniyet, açıklık kapsamında değerlendirmiyor, yayanın da çürümüşlüğüne yoruyoruz- yoktur. Tapelerin yayılmasını, özel hayatın mahremiyeti adına engellemek isteyen AK Parti hükümetinin karşısına, “Emekçiler, ezilenler,ötekileştirilenler ve gadre uğrayanlar için gizlilik, sermaye ve devleti için şeffaflık!” talebiyle dikilmemiz gerekir. Onlara yolsuzluğu, rüşveti ve kirli ilişki ağlarını özel hayatın mahremiyeti ardına saklanarak örtemeyeceklerini hatırlatacağız.
       Gerçek hayatta suç olanın sanal âlemde de suç olduğunu söylüyorlar bize. Oysa kapitalizmde gerçek-sanal her âlemde suç olanı belirleyen temel yasa çok açıktır: Sermaye sınıfının en büyük hırsızlığının, yani artı değer sömürüsünün ilelebet sürmesi! Diğer bir deyişle zengin egemenlerin ve onun işçi sınıfı ve emekçilere karşı örgütlenmiş olan müesses nizamın bekası! 
       Gelelim şu dillerden düşürülmeyen ünlü “terörizm” mevzusuna. Bugün egemenlerin siyaset arenasında yaşanan kriz, işçi sınıfından soğurulmuş olan artı değer ve kentsel rantların paylaşım savaşımıyla birlikte, bu temel yasanın hangi biçimde ve hangi sınırlar içerisinde işletileceği konusunda yaşanmaktadır. TÜSİAD‘ın, TUSKON‘un ve ona yakın duran egemenlerin siyasi temsilcilerinin, liberal çevrelerin AK Partisi hükümetine asıl veryansın ettiği konu, sermaye birikim sürecinde kendisine yakın zengin kesime avantajlı koşullar sağlamasından, sermaye birikimi ve kapitalist rantın paylaşımında eşit olmayan koşullarda rekabet etmelerindendir.
       Yani bizim sokaklara taşan öfkemizi soğurmaya ve kendi siyasal vizyonlarına yedeklemeye çalışan Koçlar’ın, Boynerler’in pozisyonunu belirleyen hiç de temel hak ve özgürlükler değildir. Onlar kapitalizmin en büyük hırsızlığını örten, perdeleyen her türlü yasağa evet diyor, pastanın paylaşımında kendi paydaşlarına daha büyük bir dilim veren “AKP’nin” hırsızlığını örtme çabalarına ise hayır diyorlar.
       Küresel mali oligarşinin, TÜSİAD cenahının son dönemde siyasal iktidarın politikalarına dönük “hassasiyeti”nin bir başka gerekçesi de, bu çizginin işçi sınıfı ve emekçileri, sermaye birikim sürecinin gerekleri doğrultusunda azami sömürü, yoksulluk, baskı ve kontrol cenderesine alırken kitlelerde artan tepki birikimini soğuracağına kızıştırmasından, neoliberal zenginler demokrasisinin sosyal içermeciliğini zayıflatarak rıza üretimini daraltmasından dolayıdır.
      Yani itiraz esasa değil usule dairdir! Bu açık gerçeğin internet gündemi üzerinden en çarpıcı örneği küresel sistemin ve ileri zengin demokrasilerinin WikiLeaks konusundaki karnesi ve Juilan Assange’a reva gördükleridir. Servis sağlayıcıların, sunucuların engellenmesi, twitter hesaplarının kapatılması da dahil blokaj ve engellemenin her türlüsü Wikileaks için devrededir. Zenginlerin demokrasisi özürcülerine hatırlatmış olayım, size bizim sınırsız iletişim, haberleşme ve bilgi edinme hakkı ve özgürlüğü talebimiz, sınırsız ve sansürsüz internet talebimiz üzerinden ekmek yok!
       İçeride, neoliberal muhafazakar yaşam tarzının dayatılması ve kentsel rant politikalarının pervasızlığına karşı gelişen tepki birikimin patlaması Gezi direnişi oldu. Ve Berkin Elvan’ın cenazesi de gösterdi ki isyan ve direniş dalgası kırılmış durumda da değil. Tekelci kapitalizm ve devleti için kâbus, her yakıcı sınıfsal-toplumsal mücadele talebi, gündemi üzerinden yeniden geri dönüyor. İşçi sınıfı ve emekçiler sokak siyasetinde her geçen gün ustalaşıyor. Sokağın fiili mücadele demokrasisi içinde pişiyor, her türlü iletişim, haberleşme, örgütlenme araç ve biçimlerini geliştiriyor.
       Bilişim teknolojileri iletişimi, haberleşmeyi, bilgi edinmeyi ve yaymayı kolaylaştırırken diğer yandan da küresel mali oligarşik gözetleme mekanizmalarını ve baskı yöntemlerini de alabildiğine genişletmektedir. Bizim savaşımız bilişim teknolojileriyle artan söz ve ifade kanallarımızı; iletişim ve haberleşme hakkımızı; söz, düşünce, ifade özgürlüğümüzü sınırsızca geliştirmeyi savunurken, diğer yandan her türlü sansür, gözetleme ve baskı mekanizmalarına karşı da mücadele etmektir.
       Siyasi iktidar, işçi sınıfı ve emekçilerin bilgi edinme ve haber alma hakkını engellediğinde gerçek dünyayla, nesnel gerçeklikle kuracağı ilişkiyi kontrol altına alabileceğini, manipüle edeceğini düşünüyor. Tapelerle saçılan pisliklerin üstünü örtmek istedikleri çok açık. Bu verilere, haberlere erişimi, internetin fişini çekmeden -ki o da mümkün değil- tümüyle engelleyemese de, seçimlerin arifesinde algı yönetimine bunca kilitlenmişken, sınırlandırmayı hedeflemiş ve büyük ölçüde başarmıştır.
      Ama nafile bir çaba. Korku duvarları bir kez aşılmaya görsün: Sanal-gerçek her âlemde yasaklar sokak ruhunun meşruluğuyla delinir. Sokakları da interneti de özgürleştireceğiz! Seçimlerin arifesinde sandık demokrasisine bizi hapsetmek için konan tüm haberleşme ve iletişim yasaklarına inat, sandık da olsun, sokak da olsun anladıkları dilden gerekli cevabı emekçi halkımız verecektir.