Adalet ve Kalkınma Partisi öncellerinde olduğu gibi yetkilerin tek elde toplandığı ve bu toplanan elin her şart altında mutlak “öpülmesine” dayalı bir yapılanma olduğunu biliyoruz. Son günlerde çıkan çatlak sesler şimdilik zayıf gibi görünse de gelecekteki büyük “çatırtıların” ve “kırılmaların” işarettir. Sıkıştıkça despotlaşan, toplumdan itiraz sesleri yükselmesin diye iç savaş kanunlarına başvuran iktidarın bu kez kendi içinden çatırdamasında ironik bir taraf var.

      Konuşma yasağı getirdiler. AKP’deki yolsuzlukları, esaslı çekişmeleri saklayabilecekleri mi? Son dalgaya bakalım: Gül-Erdoğan, Erdoğan-Arınç, Arınç-Gökçek, Erdoğan-Hüseyin      Çelik; tümünde ihtilaflı açıklamalar yapıldı. Kim kazandı? Örgütü elinde tutan ve en yakın isimlerini kilit noktalarda tutan Erdoğan, bir Pirus zaferi kazandı. İlk defa bu kadar yıpratıldı, ilk kez onun da gücünün sınırlı olduğu görüldü ve gösterildi.

      “Gösterildi” evet. Çünkü ona karşı olanlar, onda bir tür köstebek taktiği güdüyorlar. Sözlerini söylüyorlar, sineye çekmediklerini gösteriyor ve onun kolladığı adamları yıpratıyor, sonra devam ediyorlar. O vecize en çok Erdoğan için geçerli: Hepsi yaralar, sonuncusu öldürür. Şu anda Erdoğan, onu taşıyamayacağını düşünen eski yol arkadaşlarınca siyasal taciz ateşine tutulmuş durumda. Yangın çıkaran itfaiyeci benzetmesi bunun ifadesi. Kabul edelim, iki taraf da cümlelerini enine boyuna düşünerek kuruyorlar.

       İktidarın manipülasyon becerisi ise kuvvetli. Basına bunca yatırım yapmalarının karşılığını alıyorlar.Son günlerde AKP içindeki iç savaş gündemden düşürmek için Kürdistan’da operasyon, çatışma haberlerine ağırlık verdiler. Burada daha önemli olan TSK’nın tamamen AKP istekleri doğrultusunda bir enstrümana dönüşmesidir. “Eşme” konusunda da üzerlerine vazife olmayan bir açıklama yaptılar.

       Şu durumda, son altı yedi senenin TSK eksenli operasyonlarının TSK’yı bir vektör olmaktan çıkardığını söyleyebiliriz. ‘Ordu partisi’ dağılmıştır. Ordu, AKP’nin korku üretmek için kullandığı gibi bir darbe gücü değildir. Aksine tıpkı tek parti diktatörlüğündeki gibi iktidar partisinin yanındadır, ordunun yüksek rütbeli subayları.

       Bir başka ajitasyon cemaat şebekesine dönük. AKP artık onların tehdidinden nemalanmanın, o korkuyu kullanarak oy devşirmenin peşinde. Cemaatin pisliği ve iğrençlikleri biliniyor. Ancak kendileri daha temiz değil, her şeyi birlikte yaptılar, KPSS’deki pislikten Kürdistan’daki savaşa kadar ortaklardı. Ancak şimdi o şebekeye karşı kendi menfaatleri için yaptıkları operasyonları, tüm halkın mücadelesiymiş gibi yansıtmaya çalışıyorlar.

       Tutar mı? Günlük sahaya inen, halka temas eden açıklama, çözümleme tutumu geliştirilmezse, evet tutabilir. Saha mücadelesi hayatidir. Ak-trollerin de alternatif sosyal medya kullanıcılarının da sesi Anadolu insanına ulaşamıyor. Yüz yüze temas, tayin edici sonuç için zaruri.

       Benzer bir durum HDP’ye destek açıklamaları bakımından da geçerli. Başka bir kulvarda ilerleyen Yeni Demokrasi Hareketi’ni hatırlayalım. Kurumların, aydınların, basındaki isimlerin destek açıklamaları bu kesimlerin de dahil olacağı sokak, mahalle, köy çalışmalarıyla tamamlanabildiği oranda baraj dağıtılabilir. Herkesin ve her kesimin kendi mevcut pozisyonunu aşarak elini taşın altına koyması hayatın bütün HDP bileşen ve gönüllülerine çağrısıdır.

       İktidar partisi siyasetin bu sade, sonuç alıcı gerçeğinin farkında olduğu için elbette devletin bütün imkânlarını kullanarak sahada adım atmadık yer bırakmıyor, memleketin en ücra noktalarına dek çalışıyor. Amacından bağımsız olarak devlet başkanının bir gün muhtarlarla diğer gün meyve sebze komisyoncularıyla görüşmesi hakiki bir örgüt çalışmasıdır.

      Meselenin hayatiyetinin ve partisinin durumunun sanılandan kötü olduğunun farkında çünkü. Yüzde otuzlar bandına gerilemiş, 330’un altında vekil çıkarmış bir AKP, dağılmaya yazgılıdır.

      Seçimin önemini kavrayan diğer parti de HDP mizdir. Eşbaşkanlarımızın çalışma kapasitesi, esneme beceresi ve bireysel limitlerini zorlayışları daha ilk bakışta fark ediliyor. O enerjik çalışma, HDP’nin bütün kadro ve gönüllüleri için bir çıta haline getirilirse hedeflenen sonuç elde edilecektir diye düşünmekteyim.

      Siyasi iktidarın halka teklifi daha merkezi, daha tekçi bir despotluktur. Son örtülü ödenek konusu bu bakımdan bir faciadır. Sonuçları kendisi için bile hayırlı olmayacaktır. Çünkü o “çatırdama” sesi duyuldu. Toplumsal sosyolojiyi yatay olanak kesmeye çalışan kışkırtıcı hamleler buradan el alıyor.

      Partimiz HDP ise doğrudan demokrasi vaat ediyor. Bunun ekonomik tarafının da somutlanması önemlidir. Ancak doğrudan demokrasi teklifi de el yükseltmektir, yoksulları, ezilenleri politika sahasına çağırmak ve birlikte yapmaktır.

      İktidardan “çatlak sesler” yükseldi. Bunun sonu çatlamadır. Partimiz HDP ise çıtayı ve hedefi yükseltiyor, doğrudan demokrasi teklif ediyor. HDP’nin barajı yıkması ülkemiz sathındaki ilerici demokratik mücadeleyi geometrik biçimde büyütecektir.