EGEMENLERİN SALDIRILARINI PÜSKÜRTMEK İÇİN 15–16 HAZİRAN RUHUNU KUŞANMAK!


Zenginlerin hükümetinin saldırı zincirine gün be gün yeni halkalar ekleniyor. Hem yasal hem fiili icraatlarla zorbalığı kurumsallaştıran siyasi iktidar işçi sınıfını, emekçileri, kadınları, Kürt halkını, Alevileri ve toplumun ezerek ötekileştirdiği diğer kesimlerini bir bütün olarak hedef tahtasına koyup bir biri ardına saldırılar düzeliyor.
 
       İçte bize dönük bu saldırı furyasına, dışarıda emperyalist güçler namına komşu halkları hedef alan pervasız bir saldırganlık eşlik ediyor. Özellikle Suriye üzerinde yoğunlaşan siyasal iktidarın sözcüleri, askeri müdahale için emperyalist efendilerinin rızasını bekliyor. ABD emperyalizminin bölgesel çıkarlarıyla uyum içinde olan siyasal iktidarımızın izlediği sıra dışı “dış politika” sadece Suriye’yle değil Irak, İran ve Rusya ile de ilişkilerin gerilmesine yol açmış bulunuyor.
 
       Tüm bunlara rağmen ülkem işçi sınıfının, emekçilerin ve sistemin geleceksizliğe mahkûm ettiği genç kuşakların mücadele azmi ve sistem karşıtı duruşları insana ümit veriyor.2012 1 Mayıs’ı,6 ve 18 Mayıs anmaları ve özellikle 23 Mayıs iş bırakma elemliğiyle anlamını bulan hatta siyasal iktidarın güdümündeki sendikaların da katılmak zorunda kaldığı bir bütün eylemlilik hali ile emekçi kitlelerin hoşnutsuzluk halinin giderek artması, ideolojik olarak iktidarın etkisinde olanlar da dâhil olmak üzere emekçilerin saflarında ciddi bir tepki ve mücadele isteğinin biriktiğine işaret ediyor.
 
      Siyasal iktidarımızın sözcüleri ve kurmay heyeti, mücadele alanlarından dışa vuran düzen karşıtı tepki ve eylemleri kuşkusuz ki, yakından izliyorlar. Bundan büyük bir rahatsızlık duysalar da ceberut politikalarından vaz geçecek bir toplumsal muhalefetin olmamasını nimet bilerek saldırganlığına her cephede devam ediyor.
 
      Roboski (Uludere) katliamının bire bir sorumlusu olan siyasal iktidarın, savaş uçaklarıyla bombalatarak öldürdüğü çocuk ve gençlere dair sarf ettiği sözlerde ki vicdansızlık olsun, tüm insanlığa karşı işlediği bu eylemi örtbas etmek için kullandığı söylemde “kürtajla” “katliamı” aynı kefeye koymasındaki fütursuzlukta olsun, ezilenleri,  ötekileştirdiklerini, emekçileri ve  top yekûn tüm muhalefeti “yok hükmünde” görmesinden kaynaklandığı bilinmelidir.
 
      Uludere de yaşanan vahim olayın üstünü örtememenin hırçınlığıyla hareket eden siyasal iktidarın sözcüleri kürtajı “Türk milletinin neslini kurutmak isteyen dış mihrakların planı” diye tanımlayacak kadar basitleşip bir o kadarda gülünçleşti. İşi “her kürtaj bir Roboski’dir” söylemine kadar dayandıran egemenlerin temsilcileri, kapitalist emperyalizme hizmet eden en iyi neferler olduklarını bir kez daha ispatladılar!
 
     Bu fütursuzluğu sergileyen zenginlerin siyasi iktidarı, aynı anda Havacılık iş koluyla başlayan grev yasakları gibi uygulamaları da dayatıyor. Kırıntı zammı vererek biz kamu emekçileriyle alay etmesi yetmezmiş gibi kazanılmış demokratik haklarımızı “budayarak”  kime, hangi sınıfa hizmet ettiğini pervasızca gösteriyor, UİS (Ulusal İstihdam Stratejileri) saldırısı ile işçi sınıfına tam köleliği dayatırken kendine ve korudukları sisteme karşı mücadele yürütenleri zindanlara doldurmaktan da çekinmiyor.
 
     Tüm bu gerçeklikler ışığında mücadele tarihimizin en pırıltılı günlerinden olan 15–16 Haziran direnişinin 42. yıldönümü günlerine yaklaşıyoruz.42 yıl öncede iktidar sahipleri bu günlerde olduğu gibi ezilenleri, emekçileri “yok hükmünde” görüyorlardı. Siyasal iktidara 42 yıl önce direnişle verilen cevabın ışığında bu günlerdeki mücadeleyi örmek, yeni, yeni 15–16 Haziranlar yaratmak iradesiyle örgütlenmek ve fakat o büyük işçi direnişinden günümüze “birlik, mücadele, zafer” şiarını taşıyarak oluşturulan karanlığı yarmak gerekiyor.
 
      Siyasal iktidarın hizmet ettiği sınıfın çıkarlarını korumak için şu an ki saldırganlığı 1970’li yıllarla kıyas kabul etmez derecede yaygın ve pervasız olduğunu biliyorum. Ama unutmamamız gereken bir gerçeklikte günümüzdeki emekçilerin, ötekileştirilenlerin, ezilenlerin geçmişteki gücünün çok daha ötesinde çok daha örgütlü ve çok daha güçlü olduğu gerçekliğidir. Lakin bu geçmişe nazaran daha güçlü olma hali örgütlülük alanındaki HDK gibi çalışmaların yeni, yeni ete kemiğe bürünmesiyle bir anlam ifade edeceğe benziyor. Yoksa “kendiliğinden” bir bütün olarak tüm hoşnutsuz sistem karşıtı kitlelerin öfkesi hiçbir anlam ifade etmiyor.
 
       İşçi ve emekçilerin mücadele isteği ve kararlılığının arttığı böylesi saldırganlıklar döneminde, 15–16 Haziran direnişinin gösterdiği yoldan yürümenin önemi bir kat daha artıyor.
 
 
 
        Bir kez daha vurgulamak isterim ki, siyasal iktidarın yok sayıcı politikalarını püskürtmek için biz ezilenlerin, emekçilerin tutacağı yolun rotası 42 yıl öncesinden çizilmiştir. Şimdi biz sınıf sendikal kadrolara düşen görev 15–16 Haziran Direnişi’nin yolundan yürümek olmalıdır. Gelinen yerde ya kaba saldırılar ve hakaretler sineye çekilecek, ya da tüm toplumsal muhalefet özneleri HDK meclislerinde bir araya gelerek  “sınıfa karşı sınıf” şiarıyla mücadele vererek asalak kapitalistleri 15–16 Haziranlarda olduğu gibi korkularından yurt dışına kaçırtacak