Yukarıdaki sözü yüz yıllar önce Pir Sultan Abdal söylemiş. Ne de doğru söylemiş! Günümüzde yaşanan yolsuzluk- rüşvet- hırsızlık gibi olayların temel menşeinin “bozuk düzen” olduğunu. Yaz dönemi Haziran Direnişi ile sarsılan siyasal iktidarımız, 2013 yılının bitmesine günler kala bu kez de büyük çaplı bir yolsuzluk operasyonuyla kabinenin yarısını değiştirecek denli sarsılıyor. Yılın başlarında özgüveni yüksek, padişah yetkileriyle donatılmış, cumhurbaşkanlığı koltuğu için kolları sıvayan  Başbakan ve “A” takımının kanatlarını birbirine tutturan balmumu erimeye başladı.

Son bir haftadır yürütülen yolsuzluk operasyonunda birçok kişi gözaltına alındı. Aralarında bakan çocuklarının ve asalak sermaye sahiplerinin de olduğu haramilere yöneltilen suçlamalar ise rüşvet ve karapara aklama. Erdoğan ve bakanlarına kadar ilerleyeceği düşünülen operasyon şimdiden düzen siyasetini savaş alanı haline çevirmiş durumda. Bir kez daha bu vesileyle düzenin pislikleri bir bir ortaya dökülüyor. 


Bu çapta bir yolsuzluk pisliğinin bir anda ortalığa saçılması bir şaşkınlık yaratsa da, mevcut tabloda esasen şaşılacak bir şey bulunmuyor. AK partisi, yolsuzluklara karşı olmakla övünerek hükümet olsa da emekçiler açısından bakanların, milletvekillerinin ve müdürlerin yolsuzluk yapması oldukça alışılagelmiş bir algıdır. AK Partisini bunca yıl farklı kılan ise bunların bu süre içerisinde gizli kalabilmiş olmasıdır.


Kapitalist emperyalist düzen baştan sona yağma, talan ve sömürü üzerine kuruludur. Bu açıdan yolsuzluk bu yöneticilerin işlediği en hafif suçtur. Bu açıdan emekçilerin sırtından geçinen bu aygıttan dürüstlük beklemek “ölüden gözyaşı beklemektir.” Yasaları emekçiler için en katı biçimde uygulayan bozuk düzen, egemenler için ise parayı veren düdüğü çalar ilkesini uygulamaktadır. Bence ortaya dökülen pislikler buzdağının sadece görünen kısmıdır. 


Operasyon öncesi cemaate “kazan kazandan kaybet kaybete dönmeyelim” mesajı gönderen siyasal iktidar, yolsuzluk operasyonun açık hedefi olmanın acısıyla cemaati çete olarak tanımladı ve savaş ilan etti. Düne kadar koalisyon durumunda olanların bugün bu duruma düşmelerinin gerisinde rant ve soygun pastasının paylaşılması olduğu gün gibi açık.   
  
Şöyle ya da böyle çatışan tarafların ortak keseni işçi ve emekçi düşmanlığında birleşmeleridir. Hizmet Grubu da AK partisi de 12 Eylül askeri darbesiyle başlayan dönemde uluslar arası sermaye ve egemenler tarafından desteklenerek palazlanmışlardır.


Ortaya serilen olgulardan algıladığım; Mızrağın çuvala sığmadığıdır. Sorun egemen zenginlerin bu devasa mali oligarşik sömürü düzeninin ta kendisindedir. Bu çürümüşlüğü, suç bireyseldir, bir takım  kendini bilmez düşük karakterli, gözü doymaz, harami bürokrat ve iş adamının organize işlerine indirgemek safdillik olur.  Unutulmaması gereken “zem zem sularıyla abdest alanların” bile bozuk düzende bozulacağı gerçekliğidir. Kapitalist emperyalist bozuk düzen azami kar ve azami egemenlik aygıtı üzerine kurulu bir düzendir. Bu kan ve asalaklık makinesi doğası gereği belli bir zümreye veya gruba hizmet ederek sermaye birikimi sağlar.

Emekçi kitlelerin tepkisini sönümletmek üzere elbette egemenler arası çatışıklığın şiddetiyle de doğru orantılı olarak “temizlik” harekâtları yapılıp sistemin doğru kişilerin bozuk olduğu iddialarıyla kendi saadet zincirlerini yeniden milyonlarca emekçiye boyunduruk zinciri olarak takmaya çalışacaklardır.


Ülkemizin yakın tarihinden çok iyi bildiğimiz gibi, bugüne kadar tüm kapitalist rejim krizleri, devlet mekanizmasını da kendine yedekleyerek ve daha da güçlenerek emekçilere yönelik sömürüsünü azgınlaştırarak sürdüre bilmiştir.


Toplumu yalnızca zenginlerin ve onun özel arpalığından yetişip ona arpa kazandıran  ve bu hizmetleri karşılığında cebini onlar kadar dolduran yüksek şahsiyetlerin” yönetebileceği düşüncesi, en gerici önyargıdır. Soyarak yönetmenin ve yöneterek soymanın uzmanı olmuş zenginleri ve mali haydutluğunun körüklediği bir önyargıdır bu: “Ayaklar baş olamaz!” Onları bu kadar pervasızlaştıran da bu saçmalığa inanmaları ve tüm yaptıklarının yanlarına kar kalacağını sanmalarıdır. Haziranda Gezi parkında bu sanılarında yanılıp sarsıldılar. Aralık ta suçüstü yakalanıp soygun ve yağmanın ne boyutlara ulaştığını gözler önüne sermek zorunda kaldılar. Alanları dolduran kitleleri sandıkla seçimle bir kez daha oyalamak bozuk düzenlerine bir kez daha yedeklemek için her türlü söylemi geliştirip uygulayacaklarından kuşkunuz olmasın.


2014 yılı bozuk düzen sağlam çark tutmazcılarla, bozuk düzenden nemalanların mücadelesine tanıklık edeceğe benziyor. Benim gibi safı belli olanlar “bozuk düzen sağlam çark tutmaz” demeye ve her türlü platformda bozuk düzenle mücadele etmeye devam edecek. Mutlu Yeni Yıllar.