Ustayı 1975 yılında köyüm Bahçeli de çocukluktan çıkıp  “delikanlılığa” ilk adımlarımı attığım yıllarda “baba” sofrasına konukluğunda tanıdım. Niğde bağ kültünün doğası olarak biz hizmet ederken onlar sofrada “yarenlik” ederek eğleniyorlardı.
 
      “Komserim müsaaden olursa gençlerde masaya ilişi versinler, ilk akşamdan beri hizmet ediyorlar azcıkta onlarla hasbaal edelim” Talebi üzerine babam Vedat Özkan “sofranın başı ve misafiri sensin kimi istersen, ne dilersen o olur, ancak bu gençler bildiğin gençler değil. Hepsi anarşik, sofrada edep usul bilmezler. Oturmalarını gerçekten istiyorsan otursunlar,  yoksa sabaha kadar ayakta durup hizmete devam etsinler.” Demesi üzerine “iyi kötü bağımızın koruğu, ilk akşamdan beri hizmetlerinde bir kusur görmedim, gelecek onlar biz büyükler edep erkân göstermezsek onlar nereden örenecek. Elbette soframızda oturacaklar ve benden öte şeref konuğu olacaklar.” Demesi üzerine içlerinde benimde bulunduğum üç kişilik “anarşik” hizmet ekibi Usta’nın sofrasına dâhil olduk.
 
        Ve bozkırın acısının, öfkesinin elbette ki isyanının bozlak olarak cisimleşmesine bire bir tanık olduk. Elbette delikanlılığın verdiği cüret, devrimciliğimizin verdiği cesaretle müziği üzerine birkaç söz söylemiş olduk. Pek bi hoşuna gitti. “Hiç böyle iltifatlar duymadım, bize çalgıcı der bura uşağı hatta çalgıcı uşağı. Böle güzel laflar alışık değiliz, komiserimin dediği gibide değilsiniz baya keleş oğlansınız. Hizmeti de, sözü de biliyorsunuz.”  Yıllar yılı kulaklarımızda kalan Neşet Ertaş adı geçen her sohbetimde övünerek anlattığım, anlatacağım öncelikli yaşanmışlılığımdır.
 
        Elbette daha sonraları da görüşmelerimiz kendi söylemiyle “kucaklaşmalarımız oldu.” Ama o ilk tanışmanın hazzı bir başka. Bozkır müzik kültünün isyan sesi olan Neşet Usta babamın ölüm haberini aldığında en sade haliyle acımızı paylaşmış, “niye çattın kaşlarını, bil miyom yar suçlarımı türküsü kulağına aksın, sizin babanız size kol kanat olduğu gibi her daim bize de kol kanat olmuştu, ışıklar içinde yatsın. Ne mutlu Vedat Komiserime sizin gibi değerleri yetiştirip öyle gitti.” Diyerek acımıza soluk aldırmıştı.
 
       Babamın defninden on iki yıl sonra baba dostunun defnine katılmak üzere yazıyı bitirdikten sonra Kırşehir’e gideceğim binlerce seveniyle birlikte ortak acımızı hafifletmek üzere vasiyeti olan “babamın ayak dibine gömüverin” talebini yerine getireceğiz. Benim dilimde “babayın kulağına aksın dediği  “niye çattın kaşlarını” türküsü olacak, başkalarının dilinde  “Zahidem” veya ülkemiz müziğine kattığı hepsi bir birinden güzel türkülerinden birsi olacak ama mutlaka olacak. Evet, bu gün türkülerimiz öksüz kalmış, bozkırın yanık ve isyankâr sesi susmuş olabilir ancak onun açtığı çığır. El verdiği yüreklendirdiği binlerce ses onun yolunu takip ederek yüz binlerce Neşet Ertaş olarak yaşamsımıza renk katacak ve fakat en önemlisi bozkırın isyanı olarak “melemeye” devam edeceklerdir.
 
      Tüm sevenlerinin, ülkemizin ve dünya müzik severlerinin başı sağ olsun, söylenen tüm türküleri bundan sonra Ustanın “kulağına aksın.” Acımızı türkülerinde paylaşarak azaltmak, katlanır hale getirmekten başka çareniz yok. İnanıyorum ve biliyorum ki kendide böyle anılmak, türküleriyle yad edilmek isterdi.Öyle de olacak.Tekrar, tekrar tüm sevenlerinin başı sağ olsun.