Sokaklara çıkıp da insanlara soramazsanız eğer, bir gece kendi vicdanınızı dinleyin...
Bu güzel ülke, hiç bu kadar endişeler, evhamlar, korkular içinde kıvranmış mıydı?..
(.........)
Telefonla konuşmaya korktuğunuz zamanlar hiç oldu mu?..
İş hayatınızdan, çevrenizdeki sevdiklerinizden endişe duyduğunuz... Misafirinizle konuşurken sesinizi kıstığınız günleri hatırlar mısınız?..
(.........)
Televizyonunuzu açarken “Acaba yine kötü ne oldu” endişesi... Her sabah muhtemel bir rezaletin, bir skandalın, bir pisliğin sizi üzeceği beklentisi...
Yakanızı bıraktı mı hiç?..
(.........)
İnançlarınız aynı temiz duygularla yerli yerinde mi?..
Dine mesafeniz?..
Nasıl bu hale geldiniz?..
(.........)
Japonya’dan Amerika’ya kadar tüm ulusların hayran olduğu, tarihin büyük insanı Atatürk’e bakışınızdaki o ezikliği şimdiye kadar hiç duydunuz mu?..
O utanma duygusu sizi kemirdi mi hiç?..
(.........)
Size her gün yalan söylendiğini...
Söylenen her sözün tersinin yapıldığını ya da yapılacağını...
Sizden gizli saklı bir sürü rezaletin sürüp gittiğini hissetmez misiniz?..
(.........)
Yaşamınız boyunca Türkiye’nin parçalanmasından ilk kez korkmuyor musunuz?..
İlk kez rejim endişesi yok mu sizde?..



*



Küçük bir testti şu yukarıdakiler...
Eğer birazına olsun katılıyorsanız, yalnız değilsiniz...
Çok kalabalıksınız...
Biraz aklı olan, biraz zihni çalışan, biraz çevresine bakan, biraz gözü gören herkes sizinle aynı duygular içinde...
Pişman olanların, umutsuzların, yaka silkenlerin, canı yananların, vicdan azabı çekenlerin sayısını bir bilseniz...



*



Bu iktidar; çağdaşlığı, hukuku, yargıyı, güvenliğimizi, Cumhuriyetimizi, ulusal duygularımızı, gururumuzu, umutlarımızı, geleceğimizi ayaklar altına aldığı halde, hâlâ orada duruyorsa...
Sallayacak birisi olmadığı içindir...
Bir esinti...
Bir rüzgâr...
Bir bilek...
Bir yürek...
Birisi...



*



Birisi sallasa... 
Düşecekler...