Meraklısının mutlaka izlediği Akıl Oyunları (A Beautiful Mind ) Ron Howard yönettiği ve şimdilerde çekeceği Çanakkale temalı bir filim için ikidir ülkemizi ziyaret eden Russell Crowe ve Jennifer Connelly’in başrollerini paylaştığı ilginç bir filimdi. Konusu matematik dünyasında en üst başarıları yakalamış bir bilim insanının kendini beğenmişlik, kibir vb. duygularla dâhilikten deliliğe sürüklenişi olarak özetlene bilir.
    Ülkemiz reel siyaseti Akıl oyunları filmini aratmayacak denli tehlikeli oyunları bir biri ardına kurgulayarak gündemi gerginleştiriyor. 11 yıllık uygulamalarıyla neo-liberalizmin en olgun ve sadık temsilcisi olan siyasal iktidarımız içerde ve dışarda (Suriye-Irak-Mısır ve bir bütün olarak Ortadoğu politikasında) yaşadığı inisiyatif kaybının acısıyla önüne gelene deyim yerindeyse sataştığı bir süreçten geçiyoruz.
     11 yıldır inşa edilmeye çalışılan “müesses nizamın”  Haziran Direnişi ile kaybettiği inisiyatifi yeniden kazanmak için çok kapsamlı bir operasyona giriştiği açık. Bir taraftan direnişin gövdesini oluşturan çeşitli kesimlere dönük yeni saldırı düzenlemeleri, bir taraftan bu kesimleri içerden bölecek komplo ve sembolik nedamet örnekleri, bir taraftan da toplumsal kutuplaşmayı derinleştirecek söylem ve düzenlemelerle bu güne değin görmediğimiz “akil oyunlarını” bir biri ardına vizyona sokmakta.
     Gezi Direnişinin omurgasını oluşturan geniş kadın kitlelerine dönük saldırı hamlesinin son boyutu,  hamile kadınların sokağa çıkmasını yasaklayacak söylemlerin kullanılmasına varacak kadar ileri gittiğini gördük. Bu, sistemin kadına dönük korku ve düşmanlıkla oluşturduğu bilinçaltının yüzeye vurmuş en kokuşmuş biçimini görmüş olduk.
    Yine direnişin önemli dinamiklerinden biri olan Aleviler ve özelde de Alevi gençlerine dönük hangi hesapların yapıldığını Ankara Mamak’ta tezgâhlanan oyunda gördük! O bölgede, Alevilere ait evlerin kapısına “Alevilere ölüm” yazısı yazılmış, bu yazı Halkevlerinin etkinliklerine de katılan Alevi çocuklarına yıkılmaya çalışılmıştı! Sadece bu olay bile önümüzdeki günlerde hangi kirli tezgâhlarla karşılaşacağımızın anlaşılması açısından çarpıcı bir örnek teşkil etmektedir.
    Direnişte azımsanmayacak rolleri olan LGBT bireylere dönük özel bir cezaevinin kurulacağı nedense bu süreçte “müjdelendi!”!!!
    İsyanın geniş kitleler nezdinde meşruiyet kazanmasında önemli rolleri olan sanatçılar sadece tehditlerle değil, aynı zamanda yaratılan nedamet örnekleriyle içerden parçalanmaya-sindirilmeye çalışılıyor.  Şafak Sezer gibi omurgasız bir kişiliğin bunun sembolü haline getirilmeye çalışılması lakin bu türden kurgusal zorlama senaryoların uluslararası ün yapmış sanatçı ve bilim insanlarının bir biri ardına Times gazetesine verdikleri tam sayfa ilanlarla tuzla buz edilmesi ve fakat siyasal iktidarın bu cephede de saldırgan bir üslupla yapılacaklarının daha bitmediğini her fırsatta zikretmesi de düşündürücüdür.
      Taraftar gruplarından ÇArşı nezdinde Beşiktaş'a dönük yapılmak istenenler ortada. İnönü Stadyumu'nun restorasyonu çalışmaları esnasında olup bitenlere bakmamız, 11 Ağustosta Kayseri de oynanacak GS-FB maçı biletlerinin kamu kuruluşlarınca hemen hepsinin alınarak siyasal iktidar karşıtı “tezahürat” yapılması için alınan tedbirleri görmemiz yeter de artar bile.
      Akil oyunları bunla kalsa iyi. Medyada yaşanan deprem ortada. Gazetecilerin kitlesel biçimde işsiz kaldığı, medyanın hızlı bir tekelleşme ve el değiştirme süreci içinde yeniden ve yeniden düzenlendiği bir süreç tüm pervasızlığı ile sürüyor. Son olarak Can Dündar’ın gazetesindeki işine son verilmesi basın üzerindeki baskılamanın boyutunun nerelere dayandığını çok iyi göstermektedir. Hatta iş o kadar ileri gitti ki ülkemiz uluslararası tekelci sermaye guruplarıyla ilk entegrasyonu gerçekleştiren ve ülkemiz sanayi ve ticaret piyasasının amiral gemisi olan Koç Holding’e bile, direnişe katkı sunduğu iddiasıyla ceza kesiliyor!
        Bu saldırgan akil oyunlarının ardında bir bütün olarak ülkemiz egemenlerinin önümüzdeki yılları kapsayacak stratejik hedeflerinden sapmaksızın yürüyebileceği bir toplumsal iklim yani “dikensiz gül bahçesi” yaratma özlemi vardır. Bunun için ayak bağı olabilecek tüm dinamikleri kazımak, gerekirse kapsamlı bir “orantısız güç” ile en vahşi biçimlerde ezmektir. Keza önümüz kış ve kapıda bir krizin ayak sesleri vardır. Neo-liberal akil oyunlarında ustalaşan siyasal iktidar  bunu sadece devlet zoru ve alışıldık hegemonya biçim ve araçlarıyla yapmayacağını çok iyi biliyor.
      Şu anda ısındırdığı en önemli akil oyunlarından biri de toplumsal kutuplaşmayı denetimli bir şekilde derinleştirmektir. Başbakanın “Tencere tava çalanları yargıya şikâyet edin” çağrısından sonra piyasaya sürülen "Sırdaş Polis İhbar Noktası Projesi" bunun en somut göstergesidir. Biliyoruz ki ihbarcılık bu topraklarda tarihin tüm kritik dönemeçlerinde kışkırtılmış, teşvik edilmiş, toplumsal bir yaygınlık kazanması için her şey yapılmış ancak çok da başarılı olamamıştır. Sonuçlarının da son derece ağır ve trajik olması bir yana toplumsal yozlaşma ve çürümenin derinleşmesi yönüyle atılacak böylesi tehlikeli akil oyunlarının gölgesindeki siyaset toplumsal kutuplaşmanın sonuçları bakımından bu günlerde Mısır da yaşananlardan başta siyasal iktidar olmak üzere ibret alınmalıdır.