Siyasal iktidarın sözcüleri hamaset ve klişelerle yüklü konuşmalarının ardından “had bildirme” yollu tehditler savurmalarının boş olmadığını 29 Kasım tarihinde Mürşitpınar sınır kapısından hiçbir engelle karşılaşmadan geçen bomba yüklü araçla ve sınırlarımız içerisindeki TMO (Toprak Mahsulleri Ofisi) silolarından Kobanê'ye doğru DAIŞ’li keskin nişancılar tarafından yapılan silahlı saldırılardan anlamış olduk.
 
     IŞİD çetelerinin Türkiye topraklarını kullanarak Kobanê'ye bombalı araçlarla saldırması, üzerinden atlanacak, görmezden gelinecek bir ayrıntı değildir. Gölgesi siyasal iktidar başta olmak üzere hepimizin üzerindedir. Hele aynı gün İmralı'dan yapılan açıklamanın tonu, bütün nesnel imkânlarına rağmen iktidarın politik uzlaşma için somut ve yasal güvenceli adımlar atmadığını belirtilmişse.
 
      Kobanê'ye bombalı araçlarla yapılan saldırı, bir kırılma momentine işaret ediyor. Sakine Cansızların katli kadar mesaj güçlüdür. İktidar, esasen “6-8 Ekim'den sonra bakışımız değişti” açıklamasıyla savaş ve şiddet politikalarına geri döneceği sinyallerini vermişti.
Kürt siyasal hareketinin sıkıştırılması, yapılabildiği oranda darbelenmesi yaklaşımı bütün boyutlarıyla hayata geçiriliyor. Yüzlerce Kürt'ün 6-8 Ekim bahanesiyle hapsedilmesi, üstelik bu tutsak alma siyasetine Batı'da anlamlı karşı koyuşların örgütlenememesi, iktidarın kafa karışıklığı yaratmayı bir oranda başardığını gösterir.
 
       İktidar, Kürt siyasal hareketini felç etmek istiyor. Kolunu kanadını kırmak, hareket edemeyecek hale getirmek, bütün şartlarını kabul ettirmek ve bütün bunları seçim hesaplarıyla iç içe halletmek, tribünlere oynama siyasetinin artarak süreceğine işarettir. Hareketin, her durumda, felç olmak bir yana daha bir büyümesi en kirli taktiklerin kullanım dışı bırakılmayacağı ihtimalini güçlendiriyor.
 
      Kobanê'ye bombalı araçlarla yapılan saldırı bu kapsamda düşünülebilir. Adresi açık biçimde tespit etmek önemlidir. Ayrıca, iktidar bu hamleyle Kürt tarafının sinirleriyle oynamaktan vazgeçmediğini de ortaya koydu. Görüşme masasını terk eden, şu konjonktürde kaybeder. İktidar, bütün gönülsüzlüğüne ve gerçek niyetine rağmen uzlaşmacı-barışçı görünerek sempati toplamaya, bu arada Kürtlerin dolaylı müttefikine dönüşen ABD ve emperyalistlerin kendi aralarında ve emperyalistlerle iç kamuoyları arasında meydana gelen çelişkileri kendi lehine değiştirmeyi umuyor.
 
      Özellikle Şengal ve Kobanê direnişiyle beraber Kürtlerin yıldızı parlarken iktidarın etekleri tutuştuğunu biliyoruz. Mesele iyice uluslararasılaştı. Bununla birlikte, 6-8 Ekim genel direnişi Kürtlerle devlet arasındaki kopuş diyalektiğinin işlemekte olduğunu gösterdi. Meclisten geçirilen yeni güvenlik yasaları sıradan şeyler değildir. Sistem, kendisini bir iç savaş cihazı olarak tahkim etmiştir. Terör vb.demagojiler bunu örtemez.
 
      Kobanê'ye dönük bombalı araç saldırıları ile suçüstü yakalanan, ortaya çıkan görüntüleri açıklamaya çalışırken zırvalayan sorumlu sorumsuzlar, Kürtleri yıldırmak isterken bugüne kadarki en kötü pozisyona sürüklenmiştir. Hiç kuşkusuz bu görüntülerin uluslararası planda da karşılığı olacaktır. Saldırganlığı oranında beceriksiz olmaları ne denli çıkışsızlık içinde debelendiklerinin de delilidir.
 
      Gelmiş geçmiş iktidarlar, Kürt siyasal hareketini şehirlerden dağlara sürerek, halktan koparmaya çalıştı, olmadı. Tutuklama furyasıyla korkutmayı hedefledi ama başaramadı. Koşulsuz biçimde PKK’lilerin ülkeyi terk etmesini istedi, ama avucunu yaladı. Kandil ile İmralı'yı karşı karşıya getirmeye çalıştı, yapamadı. Yeni güvenlik yasalarıyla gözdağı vereceğini sandı ama başta gençler olmak üzere kimseler tarafından umursanmadı.
 
       Bombalı araç saldırısı reaksiyoner siyasetin ne denli çapsız ve bir o kadar da gözü kararmış olabileceğini gösterdi. İktidarın bütün çabaları sürecek, ancak tümü boşa çıkacaktır. Masadan kalkanın kaybedeceği şu konjonktürde meseleyi çözmek istediğini her biçimde ortaya koyan Kürt siyasal hareketinin, diğer yandan da kendi örgütlenmesinin, toplumsal inşasını halklaşarak gerçekleştirmesi, sistemin manevra kabiliyetini iyice azaltıyor.
 
     İktidarın yalan dilli bin bir taktiğine karşı kendini tek bir taktiğe mahkûm eden bütün yönelimlerin akamete uğraması kaçınılmazdır. Liberal bir her şeyi görmezden gelme ve “süreç” hatırına “an” ları görmezden gelme, her şeyi hayra yorma iradesizliği ile her olaydan sonra reflektif tepkilere kapılma ve mesela otobüsleri, otomobilleri yakma tutumu arasında kategorik bir fark bulunmuyor. İki durumda da iktidar kazanıyor. Birinde beklenti yaratarak, diğerinde Batı'daki Türk emekçileri bu görüntüler üzerinden kendisine yedekleyerek.     
 
      Özcesi, serinkanlı ve yaratıcı tartışmalarla, “an”a uygun yeni eylemsel taktikler bulunup, egemenin değirmenine su taşımayan yöntemlerle alan tutulmalıdır.