Başlığımızdaki sorunun yanıtını vererek başlayayım yazıya. 2013 bütçesi içerde ve dışarıda biz emekçilere yönelik artan saldırganlığın dizginsizce süreceğini ifade ediyor.
 
     Ülkemiz devletlûlarının yıllık harcama planları olan bütçeler, ekonomi lafazanlığıyla dile gelmiş ideolojik metinlerdir. Geçtiğimiz günlerde meclise sunulan 2013 Bütçe Tasarısı'na genel bir bakış bile işçi ve emekçilerin önümüzdeki yıl nelerle karşılaşacağının anlaşılması açısından yeterlidir.
 
    2013 bütçe yasa tasarısı toplam 403,9 milyar TL’den oluşuyor. Bu meblağın yüzde 80’inin dolaylı ve dolaysız vergilerden oluşması hesaplanıyor. Dolaylı vergilerle ilgili açılış, daha 2013’e girmeden elektrikten doğalgaza, en temel tüketim maddelerinden alkol ve sigaraya kadar pek çok tüketim kalemindeki astronomik zamlarla yapıldı.
 
     Önümüzdeki yıl KDV tahsilâtında yüzde 18, ÖTV tahsilâtında da yüzde 17’lik artış planlanıyor. Bir kısmı da 2B arazilerinin satışından gelecek gelirden! Her zaman olduğu gibi kurumlar vergisinin (burjuvalardan alınacak vergi) sözü bile edilmiyor! Kısacası bütçenin esas kaynağının (yaklaşık yüzde 80’i) biz işçi ve emekçilerden kesilecek gelir ve dolaylı vergilerden oluşacağı net bir şekilde ilan ediliyor!
 
      Yaygın medya “bütçenin sosyal harcamalar kaleminde yüzde 67 oranında bir artırıma gidildiği”nden dem vuruyor. Bu kalemlerdeki en belirgin artışın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na ayrılan payda olduğu söyleniyor. Bu artışın yoksul emekçileri dilencileştiren yardımlara ayrılacağı ortada.
 
      Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na ayrılan payın geçen yıla göre bu denli arttırılmasının daha fazla saldırı ve daha fazla sefaletin kapıda olduğunu göstermek dışında bir anlamı yok! Tabii bir de çözülen burjuva aileyi yeniden ayağa kaldırmak için dört bir koldan yürütülen ve giderleri her geçen gün artan çalışmalar için de bu payın arttırılması gerekiyordu! İşe bakın ki, aynı bütçede, devletin işlettiği eğitim ve dinlenme tesisleri, misafirhane, çocuk bakımevi, kreş, spor tesisi ve benzeri tesislerine verilen ödeneklerin tümü kaldırılıyor!
 
        Bu harcamalar külfet olarak görülürken günümüzde gerçek bir fetva kurumu haline gelen Diyanet Başkanlığı’nın bütçesi de geçen yıla oranla yüzde 18,3’lük bir artışla besleniyor. Diyanetin bütçesi sağlık için ayrılanı ikiye katlarken, başka pek çok bakanlığı misliyle geçiyor. Tek başına bunun tercümesi bile 2013’ün oldukça ağır yıkımlara gebe olduğunu gösteriyor! Ne de olsa gerçek bir ordu haline gelen Diyanet önemli bir yangın söndürücü olarak sürekli olarak beslenmeli!
 
        Bütçe’nin burjuva basınca övgülere mazhar olan diğer kalemleriyse sağlık ve eğitimdi. Sağlığa ayrılan pay Diyanet’e ayrılanın yarısı kadar! Diyanet’e 4 milyar 604 milyon, sağlığaysa 2 milyar 490 milyon! Eğitime ayrılan 47 küsur milyarın manası da ortada. Tüm bir eğitim sistemini kapsamlı bir alt yapısal dönüşüme uğratmak! 4+4+4’ten tutalım da özel okula dönüştürülecek dershanelere, Fatih Projesi’nden durmadan çıkarılan ideolojik içerikli kitaplara kadar sermayeye peşkeş çekilecek epey bir yıkım ve yeniden yapılanma söz konusu olacak!

        Bütçenin diğer önemli özelliği de savunmaya ayrılan payın geçen yıla kıyasla yüzde 16,4 oranında arttırılmış olması. Bu kalem güvenlik-asayiş-istihbarat faaliyetlerini kapsıyor. Geçen yıldan beri sıçramalı bir seyir izleyen silahlanmayla birlikte düşündüğümüzde militaristleşmekte sınır tanınmayacağı anlaşılıyor.,
 
       Kısacası 2013 bütçesi içerde-dışarda saldırganlığın dizginsizce süreceğinin tercümesidir! Bir taraftan mali istikrarın sağlanması adına işçi ve emekçilerin iliklerine kadar sömürülmesi, her türlü yoksulluk ve yoksunlukla kamçılanmaları, evlerinin başlarına yıkılması; diğer taraftan Kürt halkına, Suriye’ye dönük saldırganlık! Bunun özlü ifadesi faşizm ve militaristleşmedir!

        Her şey bu kadar açık olmasına rağmen bu bütçe de gözümüzün içine sokula, sokula yürürlüğe girecek! Oysa dünyanın diğer ülkelerinde bütçeler sınıf savaşının konusu oluyor! En son İspanya’da yaşananları hatırlayalım! “Mali disiplin adına” yaratılmak istenen ekonomik ve sosyal yıkım karşısında işçi ve emekçiler öfkelerini meydanları doldurarak dile getirdiler. Bizde örgütlü tepkilerimizi göstermek için alan tutucu eylemleri derhal örmeliyiz.