80 Yılı aşkın bir süredir çeşitli veçhelerle süre gelen tekçi ceberut, Sünni Türk-İslam sentezine dayalı rejim son on yıldır gevşemeyi bırakın, daha koyu hale getiriliyor. Bunun altını kalınca çizmemin nedeni simgesel bir mesaj olarak 3. köprüye Yavuz Sultan Selim ismi veriliyor olması yanında Suriye politikamızın da bu ideolojiyle iç içe yürütülüyor olmasıdır.

    Evet, otuz beş aydın ve sanatçının diri diri yakılmasının üzerinden tam 20 yıl geçti. 2 Temmuz 1993...Pir Sultan Şenlikleri için Sivas’ta bulunan ilerici aydın ve sanatçıların kaldığı Madımak Oteli’nin içindekilerle birlikte ateşe verildiği günden bu yana insanlık vicdanı yanmama devam ediyor.


    Planlı ve göstere göstere gelen katliamın, bırakalım devlet güçleri tarafından engellenmesini, tam aksine onlar katliamı gerçekleştirenlerin işini kolaylaştıran bir rol üstlenildiği artık biliniyor.


    Aradan 20 yıl geçti. Sivas Katliamı davası zaman aşımına uğratıldı. Ellerini kollarını sallayarak gezen katiller, göstermelik mahkemelerde yargılanmaktan dahi kurtarıldılar. Devlet bu vahşi katliamın üzerini örtmeye devam ediyor hala… Hesabını demokratik yollardan sormak işçi sınıfı ve emekçilere, ezilen halklara, onların örgütlü güçlerine düşüyor.


    Tekçi ideolojinin katliamcı geleneği sürüyor. Roboski'ler yaşanıyor. Çocuk yaşta bedenler bombalarla parçalanıyor. Gezi Direnişi boyunca sokaklar gaz odalarına çevrildi. İnsanlar kurşunlandı. Ethem Sarısülük güpegündüz öldürüldü. Onunla birlikte beş kişi bu vahşetin kurbanı oldu. Sivas’ın failleri Gazi Antifaşist Halk Direnişi’nin, Roboski’nin, Mayıs-Haziran Direnişinin, iş cinayetlerinin katilleriyle sokakta kol kola dolaşıyor… Yasalar işçi sınıfı ve emekçilerden, ezilenlerden değil, egemenlerden yana işliyor.


     Düzen onların düzeni çünkü. Yasalar onların yasaları, iktidar onların iktidarı… Yakılan, asılan, tutsak kılınan hep emekçiler oluyor… Madımak 20. yılında hala yanmaya devam ediyor. Ceberut rejimin Sünni Türk-İslam sentezine dayalı yapısı bırakın gevşemeyi daha koyu hale getiriliyor dememin altında bu veriler yatıyor.


    Yeni ölümler, yeni yıkımlar, yeni savaşlar dayatılıyor Lice örneğinde olduğu gibi. Tekçi ceberut ideoloji sömürüye ve kana doymuyor. Düzenin çarkı ancak hep daha fazla kar ve daha fazla kan için dönüyor. Karlarını ve içtikleri kanı çoğaltmak için emekçilere karşı top yekûn seferberlik durumundalar. Yeni istihdam yasaları, büyüyen yasaklar bunun için…


    O dişlileri çeviren biz emekçiler yine hep o dişliler arasında öğütülenler olduk. Mayıs-Haziran Direnişi aynı zamanda bu öğütülmeye karşı bir direniş olarak okunmalıdır. Bu başlangıcı genel bir demokratikleşme istemiyle sınırlı tutmak ceberut rejimin dikişlerinin patlatılması için yeterli değildir. Türk’ü, Kürt’ü, Ermeni si, Rum u, Çerkez i, Ezidi si,  Alevi si kısacası tekçi ideolojinin gadre uğrattığı tüm kesimlerden emekçilerin özgürleşmesi işçi sınıfının özgürleşmesiyle iç içe geçmiş durumumdadır.


     Yeter artık!.. Canımıza okuyan bu çarka çomak sokmayı hep birlikte gerçekleştirmenin vakti geldi.  İşçi sınıfı ve emekçilerin kendisine sınıf olmasının dışında başka kurtuluşu yoktur. Her türden gericiliğe yaslanarak yada reformistlerin kuyruğuna takılarak kurtulmayacağımız kafamıza kelimemin tam anlamıyla “dank” etmeli.


     Aksi halde inanın bitmez bu acılar… Durmaz bu kanlar… 20 yıl sonra bile Madımaklar yanmaya, emekçiler kavrulmaya, egemenler servetlerinin üzerine servet koymaya devam eder. Eli kalem tutup, ağzı laf yapanlar da zevahiri kurtarmak adına “… , … Yılında unutma, unutturma” diye ahkâm kesmeye devam eder.

     Madımak ve her türden sömürü yangınını söndürmek için Mayıs-Haziran Direniş hattından yürümenin yol ve yöntemleri bulunup, bütünlükçü mücadele biçimleri hayata geçirilmelidir. Yoksa Madımak Oteli ve benzeri katliamların ateşi yüreğimizi dağlamaya devam edecektir.