Bu gün 12 Eylül 2013 Perşembe. Ülkemizde askeri cuntanın gerçekleştirdiği faşist darbenin üzerinden tam 33 yıl geçti. Faşist darbeci generaller 70 lerde yükselen antifaşist halk hareketini ezmek için kendi korku imparatorluğu kurmaya çalıştı.
     Bu karanlık yıllarda yüz binlerce insan işkenceden geçirildi, devrimciler katledildi, yaşları büyütülerek idam edildi, yıllarca zindanlarda sistematik işkence altında tutuldu.  Zulüm ve zorbalık, işkence ve katliam bir devlet politikası ola geldi. 12 Eylül karanlığından geriye faşist zorbalık, yasa ve yasaklar ile direniş, umut ve irade, ideallere bağlılık kaldı.
    Aradan 33 yıl geçmesine rağmen bu gün Anayasasıyla, YÖK gibi kurumlarıyla o günlerin baskıcı ruhu ülkemiz coğrafyasında hüküm sürüyor. 12 Eylül Anayasasını değiştirme ve demokrasi vaatleriyle 11 yıl önce iktidar olan AK Partisi, 12 Eylül’ün baskıcı yasalarını tahkim ederek iktidarını gün be gün sağlamlaştırarak sürdürüyor.
     Aslında son on bir yıldır inşa edilmeye çalışılan emekçi kitleler nezlinde itibarını iyiden iyiye yitirmiş olan 12 Eylül ceberutizminin yeni estürmanlarla yeniden tahkim edilme sürecinden başka bir şey olmadığı bilinmelidir. “Hoca bunu da nerden çıkarttın?” Diye sormayın. 12 Eylül’ün uygulamaları da ruhu da AK Partisi iktidarında  yeniden vücut buldu. Halkın tepkisini yedeklemek için 12 Eylül faşist darbecilerini göstermelik olarak mahkemeye çıkarıp yargılama yolunu seçmesi, Ergenokon vb. davalarla emekçi yığınlara darbe karşıtı,darbe mağduru gibi görünmeleri sizi yanıltmasın “ne tekim” Kenanların, Tahsin Şahinkayaların onların arkasındaki uluslar arası sermayeyle entegrasyonu  tamamlamış ülkemiz sermayedarlarının toplumumuz için o günlerde biçtiği ve giydirmek istediği “deli” gömleğini bu günlerde yeniden ve daha rafine bir biçimde gidirmek misyonu şu anki siyasi iktidarın misyonu olmuştur.
      Kim ne derse desin. Bence 12 Eylül AK Partisi iktidarının beslendiği gerçek zemindir. geçtiğimiz 3,5 ayda  Hatay’da Ahmet Atakan, Abdullah Cömert, Ankara’da Ethem Sarısülük, Eskişehir’de Ali İsmail Korkmaz, İstanbul’da Mehmet Ayvalıtaş adlı yaşları 20’ler de olan gençlerin öldürülmeleri, onlarca insanın gaz bombaları ve plastik mermilerle gözünün çıkarılması, yaralanan binler, yaşam hakkı, barınma hakkı, doğa ve çevrenin korunması, mezhep ayrımcılığı, Alevilere yönelik asimilasyoncu uygulamalar, Kürt toplumunun demokratik taleplerini bastırma ve tasfiye siyaseti, Örgütlenme, grev ve toplu sözleşme haklarının gaspı, azgın sömürü ve baskı, Suriye ve bölge ülkelerine  yönelik işgalci emeller ve bu amaçla çeşitli çetelerin silahlandırılması var olan siyasal iktidarın 12 Eylül darbecilerinden geri kalmadığını gösterir bir kaç örnekten biridir.  
      Taksim’den Hatay’a, Tuzluçayır’dan Lice’ye, ODTÜ’den İzmir’e her yerde 12 Eylül rejminin getirdiği ve AK Parti iktidarının sıkı sıkıya savunup yapıştığı yasaklara zulümlere karşı direniş her geçen gün tüm ceberut baskılamaya rtağmen artarak devam ediyor.
      Halklarımız yapılan zulmün hesabını  yapanın yanına bırakmıyacaktır. Bugün 12 Eylül’le hesaplaşmak siyasal iktidara  karşı birleşerek, özgürlük, adalet, halkların eşitliği, kardeşliği mücadelesini yükseltmekle eş anlamlıdır.
      Coğrafyamızda yaşayan emekçi halklar kendi dilinden artık yeter diyor.( Halas bular Edi Beselere  όχι άλλο lar  artık yeterlere karışıyor ve sokağa çıkıp en gür bir şekilde egemenlerin yüzüne  haykırıyor. 33 yıl öncesinden farklı olan yegane şey halklarımızın susup “pısmaması” kaderine ve geleceğine sahip çıkma irdesini her fırsatta göstermesi desem yeridir.
     Medeni Yıldırım (18) 
    Ali İsmail Korkmaz (19) 
    Mehmet Ayvalıtaş (20) 
    Abdullah Cömert (22) 
    Ethem Sarısülük (26)
    Ahmet Atakan (22)
     Bu isimler, "Gezi Direnişi"nin başlamasından bugüne kadar katledilen gençlere aitler. Bu isimler birer rakam değil. Onlar sizin bizim gibi insan. Yaşları kendi çocuklarımızla yaşıt gepe genç insanlar. Türk, Kürt, Arap, Alevi, Sünni, gayr-i müslim. Onlar ülkemizin insanlarımı. Onlar demokratik bir ülkede özgür yaşamak ülküsünün sıradan neferleri ve son şehitleridir. Ve gerçekten son olmaları için ARTIK YETER şiarını her dilden avaz avaz haykırmak gerekmektedir.
      Bu şiar, bu haykırış yükseltilmediği sürece ülkemizin sırtındaki gün geçtikçe artan bu türden yüklerle  ne yalan söyleyeyim yürümeyi bırakın ayakta duracak dermanı kalmıyacaktır.