İnsanın en büyük çıkmazlarından biriside ölümü unutmasıdır. Ebedi olarak dünyada kalacakmış gibi üstüne yüklediği yüklerin altında iki büklüm olmaktan bir türlü kurtulamayanlar ölüm gerçeği karşısında bir duraksama ve ani bir şaşkınlığa girmekten kendilerini alamazlar. İnsanın arzu ve emelleri o kadar uzağa gitmiştir ki bu arada yanı başında duran ölümü görmek istemez. Ölüm düşüncesi onun için hayata dair tatları zehire dönüştüren kötü bir durumdur.

İnsan farkına varmasa da yavaş yavaş ölmektedir. Her geçen zaman insanı beklenen sona biraz daha yaklaştırmaktadır. Ömür boyunca ölmekten korkanların bu korkularının onlara hiç faydası dokunmayacaktır. Mezardaki insanın hali dünya isimli bir düş görüp bu düşü tabir etmeye çalışan insanın hali gibidir. Ömür denen nazlı çiçek ne zaman açmış ne zaman solmuş farkına bile varamamıştır.

Ölüm hayat sınavının finalidir. Ve hayat öyle bir sınavdır ki bütünlemesi ve kurtarma sınavı yoktur. Can bedeni terk ederken geriye soğuk bir cesetten başka bir şey kalmaz. İnsan hayatı yaşadığı zaman dilimi itibariyle okyanusta damla bile değildir. Kendi isteğiyle gelmediği dünyadan yine kendi isteği dışında çıkar gider.

Gündüzler geceyi, geceler ise gündüzleri birbiri ardınca takip ederken bitmeyen bir döngünün içinde kalan insan bu esnada ölüm gerçeğini unutur. Vakti gelen herkes bu cihanı sessizce terk eder. İnsandan geriye ise bir avuç topraktan başka bir şey kalmaz. Bundan dolayı bu dünyanın işleri için kimsenin kalbini kırmaya kimseyi üzmeye değmez.

Hz. Mevlana’nın dediği gibi “ gel birbirimizin kıymetini bilelim. Çünkü ansızın ayrılacağız birbirimizden” . Bu dünya bir ayrılışlar ve kopuşlar dünyasından başka bir şey değildir. Ana rahminden geldim pazara, bir kefen aldım döndüm mezara” sözü insanın bu dünya serüvenini ne güzel anlatır.

Çoğu hakikat o kadar aşikârdır ki insanların gözü hep sırlı ve gizli şeyler aradığı için bu açık hakikatleri göremez. Ölüm hakikati de bu hakikatlerden birisidir. Fakat hep başkalarının ölümünü izleyen gözler bir gün kendilerinin de aynı kaderle karşılaşacağını bir türlü düşünmez.

Nefsin en büyük oyalamalarından bir tanesi de ölümü unutturup insanı ebedi bir hırsın içine atmasıdır. Mal ve makam sevdasına düşen ruhlar balın içine düşmüş sinekler gibi çırpındıkça daha çok batarlar.

Ölüm var diye bütün dünya işlerini bırakalım kenara köşeye çekilelim demiyoruz. Elbette dünyaya ait işleri takip edecek elbette kimseye muhtaç olmamak için çalışacağız. Fakat tükenmez bir hırsa kapılıp sırf dünya işleri için kimsenin kalbini kırmayacağız.

Şimdi yola çıkalım ve şehirlerin etrafını birer sur gibi saran mezarlıklara ibretle bakalım. Bugün başkalarının doldurduğu bu yerleri yarın biz dolduracağız ve burada kıyamete kadar kalacağız. Bir efsane söyleyip uykuya dalmadan ölümle barışmak ve ölüm ötesinin kutlu aşısını faniliğin damarına şırınga etmek için çokta geç değil. Bu aşı ki iki cihan serverinin kutlu çağrısından başka bir şey değildir.