Bolu iline gidenlerimiz bilir. Burada İzzet Baysal’a ait yüzlerce hayır eseri ve yatırımlar vardır. Bolu’yu Bolu yapan Bolu’nun önünü açan eserleri inşa edip bu fani âlemden baki âleme göçen İzzet Baysal’ı hemşerileri hala hayırla yâd etmektedirler. Onun kendi şehrine olan vefası gerçekten kayda değerdir ve de öldükten sonra dahi nasıl yaşanabileceğine bir örnek niteliğindedir.

İnsanların en hayırlısı insanlara en faydalı olandır düsturuyla hareket eden insanlar ölseler bile gönüllerde yaşamaya devam ederler. Şu dünya hayatında öldükten sonra bile amel defterini açık tutan eserler bırakmak herkese nasip olmaz. Rahmetli İzzet Baysal’ın öldükten sonra bile hala hemşerilerinin kalbinde yaşaması ve hala dualarla anılması gerçek zenginliğin ne olduğunu insanlara göstermektedir. Evet, asıl zenginlik gönüller kazanmakla gerçekleşir. Öldükten sonra bir avuç toprak olan insan için maddi zenginliklerin kalıcılığı yoktur.

Meseleye Niğde perspektifinden baktığımızda rahmetli İzzet Baysal’dan daha zengin Niğdeliler olduğu halde Niğde’de bu hemşerilerimizin bir eserini bulmak mümkün değildir. Ne yazık ki bu hemşerilerimiz Niğde’den uzak durmayı bir yaşam felsefesi haline getirmişlerdir.

Bir istisna olarak Borlu hemşerilerimizi bilhassa eğitim ile ilgili yatırımlar konusunda bu eleştirinin dışında tutmamız gerekir. Çünkü Borlu zenginler kendi ilçelerine kalıcı eserler bırakma konusunda birbirleriyle yarış halindedirler. Bu hususa ayrıca dikkat çekmemiz hakkı teslim etmemiz açısından uygundur.

Niğde’nin bu yatırım sorunu sadece dışarıda ki zenginler açısından değil yerelde de yaşanan bir sorundur. Memleketimiz, Küçük Anadolu kentlerinin bir hastalığı olan” küçük olsun benim olsun mantığı” yüzünden yerinde sayan bir kent imajını bir türlü kıramamaktadır.

Niğde’nin bu talihsizliğinin faturası sadece Niğdeli zenginlere değil hepimize kesilmelidir. Bu mesele aslında sosyolojik açıdan derinlemesine incelenecek bir meseledir. Topraktan kopuşun vefa olgusunun yitirilişinin ve insan kalbinin çölleşmesinin şifrelerini bu ve buna benzer meselelerin içinde bulabiliriz.

Daha önceleri Niğde’yle ilgili yazdığımız bir yazıda Niğde’yi kapalı bir havzaya benzetmiştik. Kendi içine kapanışının kabuğunu kıramayışının acısı ne yazık ki şehrimizi layık olduğu yerin çok uzağında tutmaktadır. Esasında Niğde potansiyelini tam anlamıyla değerlendirdiği takdirde Anadolu’nun parlayan yıldızı olacak bir şehirdir.

Son tahlilde Niğdeli zenginlerin rahmetli İzzet Baysal gibi memleket sevgisiyle dolu olduklarını fakat bu sevgilerini bir türlü gösteremediklerine inanıyoruz. İnşallah birgün memleketimizin layık olduğu yere geleceğine olan inancımız tamdır. Temennimiz içimizdeki İzzet Baysal’ların bir an önce ortaya çıkmasıdır.