Ülkemiz uluslararası sermayeye entegre olmuş egemenleri ve onların siyasi sözcüleri kamunun özelleştirilmesi, kamu emekçilerinin esnek, güvencesiz, sendikasız ve piyasa koşullarında hizmet üretmeleri gerektiği söylemini her fırsatta yenileyip taban oluşturma faaliyetlerini yürütüyorlar.
 
     En son örnek Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar da katıldığı Türkiye Tuğla ve Kiremit Zirvesi’nde hayli ilginç benzetmelerle yaptığı konuşmasının sonlarına doğru sözü 657 sayılı Devlet memurları Kanunu’na getirip, “memurların yatarak” para kazandığı tespitini yaptı. Biz kamu emekçilerine bildik suçlamaları yönelten Sayın Bayraktar’ın sözlerinde yeni bir şey yok. Ancak tuğla ile başlayan konuşmasını buraya getirmesi bence hayli önemli. Zira egemenlerin yeni dönemdeki temel saldırılarından biri olan 657’de yapılmak istenen değişikliğin toplum gözünde meşrulaştırılması ve dirençle karşılanmaması için genel akım medyaya bu ve benzer demeçlerle bilinçli olarak görev veriliyor.
 
      Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik 28.03.2013 günü kamuda örgütlü dört konfederasyon başkanıyla yaptığı toplantıda “3 yılda bir yer değişikliği” 657 sayılı kanunda yapılacak olası değişikliklerin daha olgunlaşmadığı, bir cümle veya sözcüğü alıp yorum yapmanın, haber yapmanın kamu hizmeti yürüten memurları gereksiz yere tedirgin edeceği” minvalinde konuşarak olası tepki ve eylemlilikleri sönümlemek için elinden geleni yaptı.
 
      Bu haberler doğrultusunda kamunun tasfiyesi programına emekçi bakış açısıyla ele alındığı zaman; kamunun tasfiyesini öngören 657 sayılı yasa değişikliği ile ilgili haberlerin veya “yatarak maaş alma” haberlerinin peş, peşe ve tekrar, tekrar servis edilmesinin bir bütün olarak kamu hizmetinin piyasa koşullarına terk etme çabasının alt yapısını oluşturma propagandası olduğu görülmektedir
 
      Uluslararası sermaye ve ona entegre olmuş ülkemiz sermaye gruplarının bu günkü ihtiyaçlarına uygun esnek, taşeron, iş güvencesinden yoksun, performansa göre ücretlendirme anlamına gelecek yasa değişikliği için kamuoyu oluşturma çabaları hızlanıyor. Daha önceki tüm saldırılarda olduğu gibi egemenler ve siyasi temsilcileri “toplum mühendisliği” tekniklerini “ustalık” düzeyinde kullanarak bir ön alma ve nabız yoklama çalışması içerisinde oldukları net bir şekilde görülmektedir.
 
      Egemen sermayenin sözcüleri kamu çalışanlarını hedef tahtasına oturtarak toplumdan yalıtma, itibarsızlaştırma, diğer sınıf kardeşleri ile karşı karşıya getirme noktasında açıklamalar yaparak kamu emekçisini “itibarsızlaştırma”, toplum nezdinde “asalak”, üretmeden tüketen bir bölük gibi göstererek emekçi yığınlardan koparmak ve olası mücadelesini yalnızlaştırmak istiyor.
 
     Daha önce Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ve Başbakan tarafından  bir çok kez dillendirilen kamu çalışanları “yatarak para kazanıyor, memurlardan yeterli verimi alamıyoruz” türü açıklamalarda Çevre Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın “Devlet memuru oluyor birisi, ondan sonra yat, uzan, para kazan, böyle bir şey yok” yollu söylemleri de kamunun tasfiyesi için yapılacak saldırının ipuçlarını biz emekçilere yeterince vermektedir.
 
     Çevre  ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Türkiye Tuğla ve Kiremit Zirvesinde konuyu tuğladan alıp “memura” ve 657 sayılı DMK’na hangi diyalektik yöntemle bağladığını pek anlayamadım ama yaptığı açıklamada “657 sayılı kanunun bize uymadığını, kamu çalışanlarının yatarak para kazandıklarını, artık bunu böyle olmayacağını, performansı iyi olanın çalışacağını” söylemesi hükümetin biz kamu emekçileri için nasıl bir gelecek planladığını gözler önüne seriverdi.
 
    Ülkem egemen sermayesinin temsilcileri ve onların sözcülerinin de ağızlarından öğrendiğimiz üzere; yeni yasayla hükümet biz kamu emekçilerine zaten iyice budanan iş güvencesinin tasfiyesi başta olmak üzere “neoliberal kapitalizmin” ihtiyaçlarına uygun performans kriterlerinin dayatılmasını, esnek çalışmanın hayata geçirilmesini, taşeron çalışma biçimlerinin yaygınlaştırılmasını münasip görüyor.
 
       Ee..! Efendi, efendiliğini yapacak da biz ücretli köleler ne yapacağız? Gelen saldırı yasalarına karşı “Spartaküs’leşip” direnecek miyiz? Ya da bürokratik, işbirlikçi sendikal yönetici baylarımızın ağzına bakıp göstermelik ve “gaz” alıcı birkaç kitlesel eylemlilikle avunacak mıyız?
 
     Biz kamu emekçileri için kendimize “Spartaküs’leşmeye hazır mıyız?” sorusunu yöneltip, cevabını şapkamızı önümüze alıp, düşünme zamanıdır. Bol güneşli bir hafta sonu olması dileğiyle, hoşça kalın.