Kur’an evi derneği tarafından düzenlenen “insan ve din” konulu konferans Bor’da Halil Nuri Yurdakul Kültür Merkezinde yapıldı. Konuşmacı olarak konferansa katılan Savaş Ören, Dinin/İslamın tüm nebilerin insanlığa ulaştırdıkları ortak ilahi mesajının adı olduğunu ifade ederek şu konulara değindir.

 

                 Doğru bir bilgiye kaç yolla ulaşılır veya bilgimizin doğru oldup olmadığından hangi ölçülere göre emin olabiliriz? Diye sürdürdüğü konuşmasında şunlara değindi.

 

a-    Selim hisler dediğimiz beş duyumuz. İşitme, görme, koklama, dokunma, tatma duyu organları ve bununla bağlantılı deney ve laboratuvar ortamıyla elde ettiğimiz bilgiler, kendi alanlarında doğru bilgilerdir.

b-    Akıl. İnsanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özelliktir. Felsefi anlamda şeyler arasında bağlantıyı kurar, değerlendirir. Aklın sahası çok geniştir. Sosyal bilim dalları, felsefe, din, mantık, siyaset, tarih ve tarihi olayların değerlendirilmesi gibi konular “akılla” değerlendirilebilen konulardır.

c-    Doğru haber. Bunun ise iki şekli vardır;

Ø Mütevatir Haber dediğimiz, çok sayıda haber kaynağıyla elde ettiğimiz bilgidir. Mesela Ankara’ya  gitmemiş birisi, Ankara’nın olduğunu bilir. Niçin? Çok yerden bu bilgiye ulaşabilmektedir.

                 Beş duyu, akıl ve mütevatir haberle elde ettiğimiz bilgiler bazen doğru sonuç vermeyebilir, yanıltıcı olabilir,  manipüle edilebilir. Aslına uygun gibi görülen çok şey, bazen yanıltıcı olabilir. Zaman zaman piyasada ele geçirilen sahte paralar, mallar, yanıltıcı haberler gibi.

Onun için beş duyu, akıl ve mütevatir haberle elde ettiğimiz bilgi, kendi alanı içinde bir kıymete, değere sahip ama, yanılmaz, yönlendirilmez, manipüle edilmez, edilemez değildir.

Allah, Adem A.S.’a ve eşine şu ağaca yaklaşmayın dediği halde, şeytan “hak gibi görülen sözlerle” onları yanıltmış, yasaklı meyveyi yemelerine ve cennet nimetlerinden mahrum kalmalarına sebep olmuştur.

Ø Vahıy. Allah’ın, insanoğluna nebiler aracılığıyla verdiği hazır ve asla doğruluğunda şüphe olmayan bilgidir. Bu bilgi yanıltıcı değildir, mutlak, kesin doğru bilgidir. Aynı zamanda bir mü’min için inanç dünyasını, salih amel dediğimiz eylemleri, davranışları ve eylemlerinin, davranışlarının ölçüsünü verir. Savaş Ören konuşmasını şöyle sürdürdü;

Varlık alemi. Yani var eden ve var olan her şey,

İki çeşit varlık vardır; İlki, zat, sıfat ve fiillerinde tek olan, sonsuz irade ve güç sahibi, varlıkları var eden, oluşturan, kâinatın sahibi, kâinatta-mülkünde tek hükümdar olan Allah.

“Deki; O Allah’tır, Tektir. Allah Samed’dir. Doğurmamış ve doğrulmamıştır. O’nun dengi de yoktur.” İhlas 112/1-4

İkincisi ise, Yüce İrade’nin yani Allah’ın  yaratmasının bir sonucu, varlığına delil kıldığı varlıklar alemi, evren, kainat. yaratanın buyruğuna tabi olan varlıklar alemi.

Allah; varlık bilgisini ilk anda, o varlığın kendisine kotluyor. Hiçbir varlık veya o varlığın en küçük yapı taşı Allah’ın varlık bilgisi dışında değildir.

Fabrikadan çıkan bir ürüne firmanın, markasını / etiketini vurması gibi. Allah; varlığın hem kendine, hem de o varlığın en küçük yapı taşı olan hücresine varlık bilgisini koyuyor, kotluyor. Allah bu anlamda bizi;  tabiatı, hayatı, vahyettiği kitabı okumaya davet ediyor.

Bize düşen yaratılış kanunundaki incelikleri keşfetme ve bunlara saygılı olmaktır. Bu ise ilmi çalışmalarla olur. İslâm ilmi çalışmalara yönelmemizi ve bu konuda araştırmalar yapmamızı “HİKMETİ ARAMA”  olarak teşvik eder.

Onun için Kur’an tüm ilmi çalışmalarımızın merkezinde yer almalıdır. Kur’an’ın rehberliğinden uzak  iman, salih amel dediğimiz tüm eylemlerimiz, ilmi çalışmalar, gece karanlığında farsız, ışıksız, rehbersiz  yol almaya çalışan bir şöförün durumu gibidir ki, sonuç hüsrandır. Zaten öyle de olmaktadır. Vahyin rehberliğinden mahrum çok okumuş, tahsil görmüş, diploma sahibi çok şahız insanlığın veya milletlerin başına bela olabilmektedir. 

Dinlerin genel sınıflandırılmasında yanlışlık var

Kitaplarımızda ilahi dinler yani hak dinler, ilahi olmayan dinler yani batıl dinler ve ilkel dinler diye tasnifler yapılmıştır.

İlahi dinlere yani hak dinlere; İslamiyet, Yahudilik, Hrıstiyanlık örnek verilmekte, Yahudiliğin ve Hrıstiyanlığın sonradan bozulduğu ifade edilmektedir.

Halbuki;

1-       Allah tarafından vahyedilen, nebiler vasıtasıyla insanlara duyrulan ve Allah katında geçerli olan din sadece  İslâm’dır. Tüm nebiler Allah’ın elçisi/rasulü olup bu dinin yani İslâm’ın tebliğcileridirler

2-        Allah tarafından vahyedildiği halde Allah’ın Nebilerinden bir müddet sonra, özellikle o dini temsil ettiğini iddia eden din adamları, ruhbanlar tarafından dine ilâveler ve çıkartmalar yapılarak oluşturulan dinlerdir. İslâm dışında tüm dinler, dini yapılanmalar bunun içindedir. Hrıstiyanlık, Yahudilik, Hinduizm, Taozm, Brahmanizm, Sihizm...gibi.

            Allah bize şah damarımızdan yakın olmasına rağmen, ona ulaşmada,  Allah’a yaklaştırır zannıyla Allah’ın berisinde ilahlar edinme, din adamlarına kutsallıklar ve yüce vasıflar yükleme, bir kişiye, nesneye, hayvana ilahi güçler vehmetme, nebiler tarafından kendilerine bildirilen vahyi gizleyerek, oluşturdukları kitaba veya kitaplara kutsallıklar ve dokunulmazlıklar  isnat etme, asıl kurtarıcı ilkelerin bu kitaplar olduğunu iddia ederek oluşturulan yapılardır.

             “Onlar Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Oysa göklerdeki ve yerdekilerin hepsi, ister istemez O'na teslim olmuştur ve O'na döndürüleceklerdir.”

De ki: "Biz Allah'a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarına indirilene, Musa'ya, İsa'ya ve nebilere Rablerinden verilenlere iman ettik. Onlardan hiç biri arasında ayrılık gözetmeyiz. Ve biz O'na teslim olmuşlarız."

“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa ondan asla kabul edilmeyecektir. O kimse ahirette de hüsrana uğrayanlardan olacaktır.”  

“Kendilerine apaçık belgeler geldiği ve elçinin hak olduğuna şahid oldukları halde, imanlarından sonra küfre sapan bir kavmi Allah nasıl hidayete erdirir? Allah, zulmeden bir kavmi hidayete erdirmez.” Âl-i İmran 3/83-86

Allah’ın, insanlara Rasulleri vasıtasıyla bildirdiği ve tabi olmamızı istediği dinde (İslâm’da), inanç, ibadet, Allah’a kulluk, ahlak, takva gibi esaslar aynıdır.

Sosyal hayatın gelişimine uygun bazı emir ve yasaklarda, ibadetlerin yerine getirilmesinde bazı küçük farklılık vardır. İşte bu din (İslâm) Muhammet Aleyhi’s-Selam’da son şeklini almıştır:

“Sonra da sana, doğru yola yönelerek İbrâhim’in yoluna uy! O müşriklerden değildi” diye vahyettik.” Nahl 16/123

 “Sana söylenen şeyler, senden önceki rasullere/elçilere söylenenden başkası değildir. Şüphesiz, Rabbin, hem elbette mağfiret sahibidir, hem de acı bir azab sahibidir.” Fussılet 41/43

 “Allah’a itaat edin, Rasule itaat edin” de. Eğer yüz çevirirseniz bilin ki ona yüklenen sorumluluğu ancak ona ait; size yüklenen görevin sorumluluğu da yalnızca size aittir. Eğer ona itaat ederseniz doğru yola erersiniz. Rasule düşen ancak apaçık bir tebliğdir.”  Nûr 24/54

“De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” Âl-i İmran 3/31

De ki: “Ben size, ‘Allah’ın hazineleri benim yanımdadır’ demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size ‘Ben bir meleğim’ de demiyorum. Ben sadece, bana gönderilen vahye uyuyorum. De ki: “Görmeyenle gören bir olur mu?” Enam 6/50

“Rabbimiz Allah'tır” diyen ve sonra da doğruluktan ayrılmayanlara gelince, onların üzerine sık sık melekler iner ve şöyle der: “Korkmayınız ve üzülmeyiniz, size vaad olunan cennetle sevininiz!” Fussılet 41/30

"Biz, dünya hayatında da, ahirette de sizin velileriniziz. Orda nefislerinizin arzuladığı her şey sizindir ve istediğiniz her şey de sizindir." Fussılet 41/31

 

Editör: TE Bilişim