Yazar-Şair Mehmet BAŞ yazdı...

 Güneşin doğuşu ve batışı değişmese bile insanlar ve mevsimler durmadan ve hızla değişmektedir. Dünün birçok değer yargısı yerini yeni anlayışlara bırakarak hayatın içinden çekip gitmiştir.

   Yaşadığımız dünya sanallaşan ve çölleşen yapısıyla bizim olmaktan çıkmış görünmeyen bir köleliğin, görünmeyen bir esaretin arasında kaybolmuştur. Toplumlar en hayati konularda kan kaybetmiş ve kan kaybetmeye devam etmektedir. 

   Dünya bir imtihan yeri olmaktan ziyade ebedi kalınacak bir yer gibi tahayyül edilmektedir.

   Dünyanın büyük bir bölümü her türlü sefaleti yaşarken bir başka bölümü sefahat içinde yüzmektedir. 

   Bu durum insanların ne kadar vicdansız ne kadar duyarsız olduklarının bir işaretidir. İnsanların birbiriyle olan münasebetlerinde hak ve hakikat yerine maddi bir bakış açısı egemen olmuş konumdadır.

    Ne yazık ki toplumun büyük kesiminde bir kibir hastalığı mevcuttur.

   Gücü gücü yetene görünmeyen bir zulüm çarkı dönüp durmaktadır. Dünya denen değirmen hayalkırıklıkları arasında birçok güzel şeyi öğütüp durmaktadır.

  Vefa gibi ulvi kavramlar hayatın içinden çıkıp gitmiş de kimsenin haberi yoktur.

  Kalpleri taşlaşan merhametsiz çehreler en ufak meselelerde dahi kalp kırmaktan çekinmemektedir.

   Amaca giden her yolu mubah görmek, köprüyü geçene kadar ayıya dayı demek genel geçer bir ahlak felsefesi haline dönmektedir.
   Sabahtan akşama tüketimi pompalayan reklam sanayisi insanların ihtiyacı olsun olmasın her şeyi pazarlamakta ve psikolojik zaaflar oluşturarak herkesi bir müşteri durumuna düşürmektedir.

   Bu hengamede tabiat acımasızca yok edilmekte, bitkilerin ve hayvanların yaşamasına müsaade edilmemektedir.

  Betonlaşan şehirlerin arasında insanlar tabiatı bilgisayar ekranlarında ki fotoğraflardan seyretmek zorunda kalmaktadırlar.

   Ailelerin bir şirkete dönüştüğünü en ufak bir anlaşmazlıkta iplerin kopartılarak hemen ayrılmanın gündeme getirilmesinden anlaşılmaktadır. 

    Karı koca akşama kadar para kazanmanın peşinde, çocuklar kreşte, aradaki sevgi bağları internet ve televizyon ekranları arasında yitip gitmektedir.

   Tüm bunların yanı sıra sabahtan akşama toplumu eleştiren kendi dışında herkesi suçlayan insanların asıl problemlerin kaynağı olarak kendilerini görmemeleri de ne kadar sıkıntılı bir durumdur.

    Birçok kişi kendi karnının tok olması dışında başka bir şey düşünemez hale gelmiş sırf maddi hayatın nimetlerinden yararlanmak için atmadık takla yapmadık dalkavukluk bırakmamaktadır.

    Birçok kişi eline birazcık fırsat geçen fırsat bu fırsattır diyerek hemen kendi derdine düşmektedir.

  Hayat bu sıkıntılı atmosfer içinde bir sürü hayal kırıklığıyla geçip gitmektedir. İyi niyetin ahmaklık ve korkaklık olarak anlaşıldığı günümüz dünyasında kötülük saygı uyandıran bir işlev görmeye başlamıştır.

   Arkadaş olarak bilinen insanların aslında en büyük kötülükleri yapmak için pusuda beklediklerini görmeyenimiz ise çok azdır.

    Bu noktada insan sandığımız birçok arkadaşımızın aslında insan olmadıklarını insanlıktan zerre kadar pay almadıklarını ibretle seyretmek zorunda kalmanın zorluğu anlatılamaz.

  Kısa yoldan zengin olma alın teri dökmeden amacına ulaşma insanların hayallerini süslemektedir.

    Akşama kadar televizyon ekranlarından yanlış yaşam örneklerinin her türlüsü en rezil bir şekilde pompalanmakta ve insanların duyguları paramparça edilmektedir.

   Duyguları iğdiş edilmiş insanlık hayatın yaşanan acılarını bir reyting cihazı gibi ölçmekte ve reklâmlarda izlediği dünyayla gerçek dünyayı birbirinden ayırt edemez duruma düşmektedir. 

   Bu noktada insanların başta kendini bilmek hakikatine erişmeleri ve yalan dünyanın gelip geçici tuzaklarına düşmemeleri bir necat anahtarı olarak durmaktadır.

    Unutulmalıdır ki ameller ancak niyetlere göre şekil alır. 


Editör: TE Bilişim