Mustafa ÖNDER yazdı...


Ülkeyi küçük düşüren görüntüleriyle Taksim’de AKP’nin “ileri demokrasi” maskesi düştü!

  
Erdoğan, bir günde bıkıp usanmadan iki salon toplantısı ve ele geçirilen kanaldaki röportajda inadına sözlerle, inadına tahrik ve kavgada…
  
Nevruz’da, Diyarbakır’da Meydanı bölücülere bırakıp Taksim’e aslan kesiliyor. 
  
İktidar olarak olayı yönetemeyen, polisi halkın üzerine süren ve olayları yurdun her yanına sıçratanBaşbakan, inadın, yüzde 50’nin kibrinin ve aslında “yalnızlığın” çukurunda kaldı.  
  
Suyla, gazla, copla saldırttığı polisin ardındaki sivil giyimli eli sopalı grupları görmeyen, PKK bayrağı sallayanları anmayan, kanalların “Türk baharı” sözlerini ve “devrim” safsatalarını duymayan ama durmadan tahrik eden Başbakan
  
Muhalefet, aykırı ses istemeyen, istediğini yapmak isteyen, yapılanları kişisel algılayan, yangına körükle giden Başbakan…
  
Hazımsızlık ve öfkenin tuzağında “1 milyon kişiyle gelirim” diye diktaya yönelen Başbakan…
  
İki ayyaş”ı açıklamayan, bir kadeh içene bile “alkolik” damgasını vuran, halkına “çapulcu” diyen, “provokatörlükle” suçlayan Başbakan…
  
Asıl provokatör, göstericilere “darbeci” diyen kendi partisindeki kadrolu raportör Can’dır. Asıl provokatör, ‘2014’te suikastler olacağı’ kehanetinde bulunan kendi vekili Şamil’dir; Taksim’i Ergenekon’a yükleyen jöleli Yiğ-it ve parkın yerle bir edilmesini isteyen yalaka Rasim’dir.
  
Peki sokaktaki o “çapulcular” kim?
 
İşsizler, üniversite bitirip kahvede pinekleyen gençler, asgari ücrete mahkûmlar, kredi kartı esirleri, bölücülüğün tavan yapmasını tahammül edemeyenler, beynini kiraya veren akilleri reddedenler, cemaatin eline geçen adaletin darbesini yiyenler, bir çuval kömür ve pirince oyunu aldığı gariban, tarımını bitirdiği çiftçi, fabrikası özelleştirilen işçi…
 
Kim o “çapulcular”?
 
İçkisine sigarasına zam ve yasak gelen halk, piyasası kaçak Barzani mazotu ve sigarasına kalan halk, benzine mazota para dayandıramayan sürücü, ayakları altına alıp çiğnediği milliyetçiler, iftiralarla küçük düşürdükleri Atatürkçüler, ekmeği Suriyeli isyancılarca parçalananlar, hizmetinden bir türlü memnun olmayan vatandaşlar, üniversitedeki gençler…
 
Kendisi kim?
 
Anayasa ve kanun gereği bütün T.C. vatandaşlarına eşit davranmak, hizmet götürmek zorunda olan Başbakan…
 
Ama…
 
Kendisi nefsine, hırsına, kibrine hâkim olamayan muhafazakâr/dindâr Başbakan…
 
Aklınca mütedeyyin kitleyi ardına almaya çalışan dinler arası diyalogcu, Reyhanlı’dan önce ABD yolcusu, T.C. Bakanını kabul buyurup görüşen cemaat liderine vekil gönderen, bir yandan ‘evrensel barış’ yaftasıyla F tipi propagandalı Türkçe olimpiyatlarına sponsorluk yaparken, kiliseye komşu cami dikme sevdalısı BOP’çu Başbakan…
 
TMSF eliyle hegemonyasına aldığı kanalda istediğince konuşan Başbakan…
 
Karşısındaki de satın alınmanın ezikliğinde doğru dürüst soru yöneltemeyen bir medya maydanozu… O sırada dışarıda protestolar…
 
Tahriklere devam!
 
Belediye başkanlığında kendine yaptırılmayan bir projeyi yapma inadında.
 
Topçu kışlası gösterisi altında AVM de yapacak, rezidans yapacak, otel de yapacak, AKM’yi de yıkacak. Cami de yapacak, oradaki kiliseyle yan yana! “Benim adım Tayyip Erdoğan. Biz tarihi veririz ve orayı bitiririz.” Vesselam!
 
Televizyonda soruyor: “Sizin seçim haklarınız mı elinizden alındı? Neden acaba bunlar oluyor?” Bunu düşünmesi gereken Başbakan bunu halka soruyor!
 
Twitter belâ, yalanın daniskası orada… Ama toplumdan saklanan, yalan ve ikiyüzlülüğe dayalı AKP siyasetini unutuyor. Bilgilendirmezsen, birileri bilgilendirir!
 
Yüzde 50’lik oyuyla kimsenin kendisine muhalefet edemeyeceği iddiasında…
 
Elbette bu kibirle açılışına gittiğin Galatasaray stadında yuhalanırsın, Ankara Arena’da ıslıklanırsın… Elbette Taksim’de “Tayyip istifa!” diye protesto edilirsin!
 
Peki niye?
 
Muhalif köşe yazarlarına yazacak gazete bırakmamışsın, “diktatör” lafından gocunup, “Benim fıtratımda var, o kadar hizmeti yapacağız, sessiz duramam” diyecek kadar devlet adamlığından uzakta vatandaşına “çapulcu” diyebiliyorsun!
 
Taksim düzenlemesinin iznini birkaç çapulcudan alacak değilim” diyorsun…
 
Kırılıp dökülenleri yine ‘ben ödeyeceğim’ diyorsun! Sen, kendini kral veya devlet mi sanıyorsun?Sen halkın seçtiği bir başbakansın, yasa ne diyorsa sadece onu yapmakla görevlisin! Koruyamadığın malın zararını elbette ödeteceksin!
 
Bu ne inat, bu ne kibir, bu ne tek adamlık hırsı?
 
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanın bile hatayı anladı, halktan özür diledi, sen hâlâ o yalnızlığın korkunç çukurundasın, farkında değil misin Bay Erdoğan? 
 
Esad’ı kınıyordun halkına yaptığı zulüm için. Seyrettiğin o film ne zaman koptu?



Editör: TE Bilişim