Bu yıl 23 Nisan kutlamalarında, önceki yıllara göre bir farklılık var; bayramı, çocuklarla birlikte ebeveynlerde kutluyor; hem de siyah önlüklü okul kıyafetleri giyerek…

Siyah önlük giymiş, ellerinde Türk bayraklı balonları ile yürüyen anneleri babaları hatta nineleri ve dedeleri görünce, çocukluğumun 23 Nisanları’nı düşündüm; günler öncesinden başlayan hazırlıkları,  sevinci ve coşkuyu… Bayram günü yaklaştıkça yaşadığımız o tarifsiz heyecanı…

Öğretmenlerimiz hem yaratıcı hem de en az öğrenciler kadar coşkuluydu. O günlerin kıt imkânlarıyla, müsamereler hazırlanır, şiir etkinlikleri düzenlenir, oyunlar oynanır, şarkılar söylenirdi. Okullarımız ve sınıflarımız rengârenk balonlarla, grafon kâğıtları ile ve bayraklarla süslenirdi. Süsleme malzemeleri için herkes imkânı ölçüsünde katkı sağlardı.

Törenler bazen okul bahçelerinde bazen de semtlerde bulunan top sahalarında gerçekleştirilirdi. Buralarda gerçekleştirilen törenlerin adına “büyük tören” derdik. Çünkü o yöredeki bazı okullar törenleri birlikte hazırlarlardı. Belediye başkanı filan gelirdi.

Hele bir yıl düzenlenen 23 Nisan törenlerini hiç unutamam. Öğretmenlerimiz bazılarımızın Pamuk Prenses ve Yedi Cüceleri temsil etmesini, bir arkadaşımızın da Nasrettin Hoca kılığına girip, eşeğe binmesini istedi.  Tabii anında bir uğultu başladı. Kızların hepsi Pamuk Prenses olmak istiyor, sınıfta kızılca kıyamet kopuyordu. Ne yapacağını şaşıran öğretmenler, Pamuk Prenses’in” sarışın” olması gerektiği bahanesini ortaya attılar. Sonuçta bir tek sarışın arkadaşımız vardı ve sorun çok zekice çözülmüştü. Ne kadar üzüldüğümü bugün bile hatırlarım.

Nasrettin Hoca ve Yedi Cüceler’ de bir sorun yaşanmamıştı. Nereden bulunduğuna hâlâ akıl erdiremediğim bir eşeğe ters binmeye çalışan arkadaşımıza gülerken, prenses olamama sorunu da unutulmuştu.

O yıllarda törenler bittikten sonra bütün okul sıraya girer, öğretmenlerimizin eşliğinde sokak sokak gezerdik. En önde müsamere kıyafetleri giymiş öğrenciler, onların arkasından da folklor kıyafeti giyenler gelirdi. Hiç bir etkinlikte rol alamayanlar ise okul kıyafetleri ile en arkada yürürlerdi.

Okul kıyafet ile en arkadan yürümeyi gurur meselesi yapar, önceden folklor kıyafetleri hazırlardık. Bunun içinde ev ev dolaşır, şile bezinden gömlekler, cepkenler, şalvarlar, renk renk ve oyalı yazmalar arardık. Konu komşu seferber olur, sandıklar açılır, kim ne bulduysa verirdi. Başlık olarak erkek çocuklarının, önünde “maşallah” yazan sünnet başlıklarını takardık.  Sahte altın liralar sünnet başlıklarına dizilir, rengârenk yazmaları takar; süzüm süzüm süzülürdük. Şalvarın altında garip duran ayakkabılarımıza bakar, kahkahalar atardık. Bir sene rahmetli babam bana Kapalıçarşı’dan işlemeli bir cepken ve kırmızı bir çarık almıştı. Çarık sadece bende vardı ve o yıl yürürken çok gururlanmıştım.

Tören yürüyüşlerinde tüm mahalleli ellerinde bayraklarla yol kenarlarında toplanır, geçit resmi yapan çocukları alkışlarlardı. Anneler, babalar, çocuklarını görebilmek için oradan oraya koşuştururlardı.

23 Nisan bahara denk geldiği için tek korkumuz, tören günü yağmurun yağmasıydı. Yağmur yağınca törenler iptal edilir, yine kıyafetlerimizi giyerdik ama kutlamalar sınıflarda yapıldığı için bayram coşkusu biraz sönük geçerdi. Bazen yağmurun altında yürüdüğümüz bile olurdu... Büyük törenler ise yağmurun yağmadığı bir güne ertelenir ve mutlaka gerçekleştirilirdi.

***
Yıllardır terörle mücadele eden Türkiye, binlerce vatan evladını toprağa verdi. Ancak bu iktidar döneminde olduğu gibi, hiçbir iktidar ve Meclis Başkanı, türlü bahanelerin ardına sığınıp, bayram kutlamalarını ve resepsiyonları iptal etmedi.
Devletin kutlamadığı 23 Nisan Bayramına çocuklar ve halk sahip çıkıyor. Yani bahanelerin bir etkisi olmuyor.  Yarın yani 23 Nisan günü Anıtkabir yine dolup taşacak, çocuklarımız Atasının kabrine sel olup akacaklar…

Ne yapsanız nafile, Cumhuriyet ve Millî bayramlar ilelebet payidar kalacak…

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız, tüm ulusumuza kutlu olsun!