Doğan AKIN yazdı...


 Türkiye, tarihinde görmediğimiz bir yolsuzluk ve rüşvet iddiaları operasyonuna sahne olurken Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'tan "Hükümet Sözcüsü" olarak yaklaşık 36 saat sonra gelen  açıklamalar ve hemen onu izleyen Başbakan Tayyip Erdoğan'ın sözleri ne anlama geliyor?

Öncelikle şu noktanın altını çizelim; Arınç'ın açıklamaları kadar, bu açıklamaların taşıdığı mesajlar açısından da önemli bir basın toplantısına tanık olduk. Arınç'ın basın toplantısı, hükümetin görüşlerini ayrı düzlemlerde kategorize eden sistematiği ve gazetecilerin bütün sorularına yanıtlar içermesi açısından da önemliydi. Arınç, görevden almalarla ilgili soru yönelten gazeteciye yaptığı "Kişiliğinize saygılı olmasam başka şeyler düşüneceğim" çıkışı dışında soruları cevaplamaya çalıştı, basın toplantısını "Soru soracaktım, ama söz verilmedi, diyecek var mı" sözleriyle bitirdi. Bu noktayı özellikle vurguluyorum, zira Başbakan'ı izleyen muhabirler için soru sormanın risk taşıdığı bir Türkiye'den de geçiyoruz.

Arınç'ın açıklamalarının anlamına geçmeden önce, bir noktanın altını daha çizmek gerekiyor. Arınç'ın açıklamasındaki kelimelendirme, bu büyük yolsuzluk operasyonuna ilişkin haberleri nasıl ayıklayacağını bilemeyen çok sayıda gazete ve televizyondan çok daha ilerideydi. Zira Türkiye 17 Aralık operasyonununda gözaltına alınan bakan çocuklarını kamuoyundan saklamaya çalışırken "bazı bakanların birinci derecede yakınları" gibi tuhaf ifadeler kullanan haber kanallarına tanık oldu.

Televizyonlardaki bu bu korku dili ve çarpıtma, bugün çok sayıda gazeteye habercilik açısından kabul edilemeyecek ifadelerle yansıdı. Hükümete yakın gazeteler, yolsuzluk ihtimaline kapıları tamamen kapatmış bir kararlılıkla "siyasi operasyon, hedef AKP" gibi sloganlar atarak iktidara müptela yayıncılığın unutulmayacak örneklerini verdiler. Evet Arınç da "hükümete karşı psikolojik bir harekâttan" bahsetti,  ancak hem birçok haber kanalının dilinin söylemeye varmadığı bakan çocuklarından, hem bakanların istifa edebileceklerinden, hem de yolsuzluk varsa ortaya çıkarılmasından söz etmeyi ihmal etmeyerek iktidar bağımlısı gazeteciliğin çok daha ilerisinde bir söylem sergiledi.

Bu notlardan sonra, Başbakan Erdoğan ve kurmaylarıyla uzun bir değerlendirme yaptıktan sonra medyanın karşısına geçerek hükümet adına açıklama yapan Arınç'ın söylediklerinin anlamına ve içerdiği mesajlara geçebiliriz.

 

'Üç bakan istifa önerdi' mesajı

 

1- Arınç, açıklamalarının birinci bölümünde "yolsuzluk, rüşvet, ihaleye fesat karıştırma ve kara para aklama" ifadelerini telaffuz etti, hükümetin bu iddiaların gerçekliğini ortaya koyacak yargının arkasında olduğunu vurguladı.

 

2- Başbakan'ın iktidardaki 11 yılında tanık olduğumuz "ne olursa olsun ekibine sahip çıkma" tavrından farklı olarak Arınç'ın açıklamalarında daha ihtimalli-mesafeli bir sahiplenme dikkat çekti. Arınç, çocukları gözaltına alınarak sorgulanan İçişleri Bakanı Muammer Güler ve Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ile Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'a belli bir mesafede durarak sahip çıktı. Hem bu bakanları "sevdiklerini" vurguladı Arınç, hem de "yolsuzluk olaylarında dahli olan kişilere, bakan da olsalar" sahip çıkmayacaklarını.

 

3- Arınç, Başbakan'ın başkanlığında yapılan değerlendirmeler sırasında "adı geçen bakanların hükümeti rahatlatmak için istifalarını sunup sunmadıkları" sorusunu yanıtlamayarak yanıtladı! Soruya "Toplantıda bu konuda ne konuştuğumuzu söylemeyeceğim" karşılığını vererek, adı geçen bakanların istifa jestinde bulundukları gibi bir izlenim doğurdu. Ancak istifanın bir "jest" değil, "kararlı ve kimsenin onayına tabi olmayan tek taraflı bir irade beyanı" olduğunu hatırlatalım.

 

4- Adı geçen bakanların istifa ve/veya azil ihtimallerine kapıyı ciddi ölçülerde açık tutan ifadeler de kullandı Arınç. Örneğin, "Kişisel olarak bakanların ne yapacağını, Sayın Başbakanımızın ne yapacağını yakında görürsünüz. Bu konuda kararı Sayın Başbakan verecek" dedi ve soru cevap bölümünde ekledi:

"Bu bakan arkadaşlarımız, siyaseten 'bize müsaade' diyebilirler veya Sayın Başbakanımız bunu isteyebilir."

 

Başbakan ve MİT'in de haberi olmadı

 

5- Arınç'ın, çocukları sorgulanan bakanlarla ilgili açıklamaları önemli bir ihtimali ima ediyor. Arınç'ın açıklamalarıyla hükümetten habersiz yapıldığı kesinleşen (neden böyle olduğu sorusunun cevabı bir sonraki maddede) yolsuzluk operasyonunun ucunun nereye gidebileceği, mahkeme kararlarıyla dinlenen telefonlarda kimlerin ne konuşmalarının yer aldığını bilmeyen Başbakan ve yakın ekibi, bu nedenle durumları tartışılan bakanlarla ilgili ihtiyatlı bir mesafede durmayı tercih ediyor. Nitekim Arınç da, dosyanın içeriğini bilmediklerini kayda geçirdi.

 

6- Arınç, oğlu Barış Güler gözaltında sorgulanan İçişleri Bakanı Muammer Güler'in operasyon karşısındaki durumunu söz konusu ederken "İçişleri Bakanı'nın, oğlunun gözaltına alındığını basından duyması kadar acıklı bir şey olabilir mi" ifadesini kullandı. Arınç'ın bu sözleri, yolsuzluk operasyonunun Başbakan'dan da habersiz yapıldığını gösteriyor. Zira Başbakan bilseydi, Güler'e bilgi verir ve Arınç'ın ifadesiyle bakanını bu "acıklı" durumdan kurtarabilirdi. Arınç'ın sözlerinden, Güler'in düşürüldüğü "acıklı durumda" Başbakan'ın da rol sahibi olduğu anlamı çıkmayacağına göre, durum bu. Nitekim, başta İstanbul olmak üzere emniyetteki görevden almalar da bunu ispatlıyor. En iyi ihtimalle, Başbakan son anda veya operasyonla eşzamanlı olarak haberdar edilmiş olabilir.

 

7- Başbakan için alternatif bilgi kanalları her zaman olabilir, ancak şöyle de düşünebiliriz: Başbakan operasyon bilgisini İçişleri Bakanı'ndan alabilirdi, ama o da bilmediği için haber veremedi. Arınç'ın "Görevden alınan şube müdürleri, operasyonu sıralı amirlerine bildirmediler. Emniyet müdürleri ve valilerin de haberi yok" sözlerinden, İçişleri Bakanı'nın ana haber kaynağı olan İstanbul Emniyet Müdürü ve İstanbul Valisi'nin de operasyondan haberdar olmadıklarını öğreniyoruz.

8- Arınç'ın bu söyledikleri, söylemediği bir bilgiyi de sezdiriyor. Bir yıldır sürdüğü söylenen yolsuzluk operasyonu, müsteşarı Hakan Fidan Başbakan Erdoğan'a çok yakın çalışan MİT'in de radarlarına girmemiş görünüyor.

 

Yargı yürütmeyi niçin haberdar etsin?

 

9- Arınç'ın "İçişleri Bakanı acıklı duruma düşürüldü" sözlerinin de "acıklı" olduğunu belirtelim. İçişleri Bakanı'nın, neden ve nasıl bir ayrıcalıkla oğlunun gözaltına alınacağı bilgisine sahip olma hakkı bulunabilir? Tam da bu nokta, Türkiye'nin acil ihtiyacı olan "adli polis" teşkilatının kurulmamasının nasıl hukuki sakatlıklar doğurduğunu gösteriyor. Zira, İçişleri Bakanı'nın oğlunun da gözaltına alındığı operasyon, polisin tasarrufuyla değil, aksine savcıların talimatı ve mahkemelerin takip-dinleme-arama izinleriyle yapılıyor. Ve gerçek bir kuvvetler ayrılığına dayanan demokratik bir düzende yargının yürütme organına önceden bilgi vermesi değil, aksine vermemesi gerekiyor. Ancak savcı ve hâkimlerin talimat ve kararlarıyla operasyon yapan polis yürütmeye bağlı ve bilgi vermeyen şube müdürleri şu anda cezalandırılıyor. Böylece yargıya da gözdağı veriliyor. 17 Aralık operasyonu yürütmeye değil, yargıya bağlı olarak çalışacak bir "adli polis" teşkilatının hayati önemini bir kez daha önümüze koymuş bulunuyor.

 

10- Evet, olayda "acıklı" bir taraf var. Ancak acıklı olan, yargı operasyonunun yürütmeye haber verilmemesi değil, istifa etmeyen veya görevden alınmayan İçişleri Bakanı'nın oğlunu sorgulayan polis müdürlerini görevden almasıdır.

 

11- Arınç, basın toplantısının ilk bölümünde AKP'nin "3 Y" olarak formüle edilen "yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklarla mücadele" ilkesini ilan ederek kurulduğunu, "ucu nereye giderse gitsin iddiaların soruşturulmasına destek vereceklerini, siyasi iradenin bu konuda yargının arkasında olduğunu" anlattı. Basın toplantısının ikinci bölümünde ise "hükümete karşı psikolojik harp harekâtı yürütüldüğünü, altı ay önce biten telefon dinlemelerine karşın  zamanlamanın bugüne bırakıldığını, devlet içinde yuvalanan bu yapının üzerine gideceklerini" vurguladı.

 

Cemaate 'ortaya çıkaracağız' mesajı 

 

12- Arınç'ın açıklamalarında yakın gelecek açısından en önemli ihtimali haber veren bölüm, Gülen cemaatine uzanan bu bölümdü. Öncelikle Arınç'ın cemaati iki düzlemde söz konusu ettiğinin altını çizelim. Birinci düzleme Fethullah Gülen'i koydu Arınç ve "eğer söz konusu olan başındaki insansa", yani Fethullah Gülen ise, "kendisini ne kadar sevdiklerini"vurguladı. Arınç daha sonra, bir sonraki maddede üzerinde duracağım ifadelerini açmaya çalışırken, cemaat için yaptığı bu ayrımı belirginleştirdi. Bir soru üzerine, "Sözlerimden cemaati hedef aldığım anlaşılamaz. Onlar kendilerini hedef yaparsa, bilemeyiz" diyerek yaptı bunu. Bu sözler, emniyet, yargı ve istihbarat kadrolarında cemaate yakın kadrolara ve bu kadrolarla yakın ilişki içinde bulunan cemaat mensuplarına kuvvetli bir gönderme içeriyordu.

 

13- Arınç tehdit ve şantajlardan, operasyonun zamanlamasından ve hükümetin öne sürdüğü eksiklerden söz ettikten sonra, bunun "hükümeti yıpratmak için" yapıldığını savundu ve "Bizi, en çok başarıyla gerçekleştirdiğimiz yolsuzluklarla ilgili kamuoyunun gözünden düşürmek için olduğunu biliyoruz. Bu işi yapanları bulacağız. Devlet içinde kümelenmiş, yuvalanmış bir örgüt söz konusu ise bunları ortaya çıkarmak boynumuzun borcu olsun" ifadelerini kullandı.

 

14- Bu sözleri, Arınç'ın hemen ardından Macaristan'da konuşan, adı geçen bakanlar için "gerekirse gereken adımların atılacağını" söyledikten sonra "siyasi mühendislikten" söz eden Erdoğan'ın açıklamalarıyla birlikte okuyun. Zira Erdoğan, yolsuzluk operasyonuna ilişkin bu ilk açıklamasında "Şu anda maalesef devlet içinde bir devlet gayretiyle bu adımları atıyorlar. Fakat bu örgütlenmeyi kesinlikle meydana çıkaracağız. Bu babamızın oğlu olsa dinlemeyiz" ifadesini kullandı. Şimdi bir şey daha hatırlayın. Erdoğan bu "devlet içinde devlet" benzetmesini ilk kez ne zaman yapmıştı?

 

15- Erdoğan, Oslo'da PKK ile yapılan görüşmeler için MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın cemaate yakın ekip tarafından sorgulanmak istenmesiyle 7 Şubat 2012'de çıkan kriz üzerine "Gelin beni de alın. Devlet içinde devlet olmuşlar" diyerek Gülen cemaatine açık bir göndermede bulunmuştu. Başbakan şimdi bu ifadeyi, "siyasi mühendislik" boyutu olduğunu söylediği yolsuzluk operasyonu için de kullanarak cemaat adresini gösteriyor ve Arınç'ın "Ortaya çıkarmak boynumuzun borcu" sözlerine "Bu örgütlenmeyi kesinlikle meydana çıkaracağız"ı ekliyor.

 

16- Önemli bir not düşerek, sonuca gelelim. Hem Erdoğan, hem Arınç'ın açıklamaları "yolsuzluk yapılmadı" iddiasını değil, "zaman ayarı yapılıp haber verilmeyerek hükümetin yıpratılmaya çalışıldığı" suçlamasını içeriyor.

 

17- Peki sonuç? Kuvvetli göndermeler içeren bu sözler, Gülen cemaatine yönelik olarak bir "gizli örgüt" operasyonu başlatılabileceği mesajını barındırıyor. Cemaat, "senin anayasal-yasal düzene aykırı gizli bir amacın var, bu amaç doğrultusunda kullandığın kaynakların ve kadroların var, bir merkezin ve hiyerarşin var" suçlamaları eşliğinde bir "gizli örgüt"operasyonu, soruşturması ve davasına muhatap olursa şaşırmayın. Şaşıranlara, bu ülkenin 26. Genelkurmay Başkanı'nın, İlker Başbuğ'un "terör örgütü yöneticisi" olduğu iddiasıyla hapsedildiğini... Ve Başbakan'ın "Genelkurmay Başkanı terör örgütü lideri olur mu" itirazını da içeren süreçte akıbeti değişmeyen Başbuğ'un yaklaşık iki yıldır cezaevinde bulunduğunu hatırlatalım.

Gülen cemaati yayınlarının amiral gemisi Zaman gazetesi, cemaate yönelik eylem planını içeren Ağustos 2004'teki MGK kararını yayımlayınca Erdoğan cemaate ne demişti, unutmayın:

“Bize güvenenler bizi anlar, bizim böyle bir dileğimiz olmadığını bilirler. Eğer onları biz de açıklamaya başlarsak, ülkemizde yer yerinden oynar. Onu da söyleyeyim!.."

 

18- Bir yandan yolsuzluk operasyonu kapsamında dinlenen telefon konuşmalarının içeriği, takiplerden elde edilen görüntüler ve delillerle, diğer yandan da cemaatin muhatap olacağı operasyonlarla yer yerinden oynayabilir...

Twitter: @DOGANAKINT24

Editör: TE Bilişim