Şükrü Alnıaçık yazdı


1826’da II. Mahmut’un kurduğu “Asakir-i Mansure-i Muhammediye,” zamanla bütün İslam Tarihinin en güçlü ordusu haline gelmiştir. Bu tezi, “göreceli konjontürel güç” olarak değil, “ordunun askerlik ruhu ve stratejik disiplini” hatta “yüz yıllık siyaseti tanzim kabiliyeti” bakımından çok rahat savunabiliriz. Öncekiler, sultanın maaşlı ordularıydı. Darü’l-İslam’ın, vatanın, milletin ezeli gönül ordusu budur. Bu ordunun levh-i mahfuzunda “Muhammediye” yazılıdır.

İslam Tarihinde Cihangir hükümdarlar, Hz. Ömer, Muaviye, Gazneli Mahmut, Alparslan, Timur, Fatih, Kanuni... kalabalık ve güçlü ordular kurmuşlardır. Ancak bunların hiç biri “kişiye özel” bir savaşma kabiliyeti sergilemenin ötesine geçememiştir. 

Hz. Ömer’in Kudüs ve Irakeyn fatihi ordusu, 15 yıl sonra ikiye bölünmüş ve Sıffin savaşında bu ordular, 110 gün boyunca Müslüman kanı dökmüşlerdir. Muaviye’nin ordusunun bütün kılıçlarına Ehl-i Beyt’in kanı bulaşmıştır. Bunlar nasıl “İslam orduları” olabilir?

Gazneli Mahmut’un Hindistan fatihi ordusu, 20 yıl sonra Dandanakan Ovasında epeyce Müslüman kanı dökerek bizim Türkmenlere mağlup olmuştur ve 1012’nin megakenti Gazne, bugün artık bir harabeden ibarettir. Timur, Ankara Savaşı ve sonrasında Müslüman’a verdiği zararı, Çin’e ve Hint’e vermemiştir.

Fatih’in “müjdeli” ordusu, Hıristiyan’dan çok Müslüman kanı akıtmıştır. Ayrıca bu ordu, 30 yıl sonra “Sofi Beyazıt”ın eline ağır gelmeye başlamış ve fetihler durmuştur. Yavuz’un İran ve Mısır seferlerinde kendi ordusuyla arasında yaşanan disiplin sorunları, eğitim konusunda askerin yetersiz olduğunu gösterir. Üstelik her iki seferde de akıtılan kan “Müslüman kanı”dır. 

Kanuni’den sonra fetihlerin durması bu disiplinsizliğin göstergesidir. Ulufesini alamayınca ayaklanan Yeniçeriler ve savaştan kaçarak (30.000 kişiyle) Celali eşkıyasına katılan Tımarlı Sipahiler... Mücahede askeri böyle olmaz. Toprak ürün vermeyince bozulan bir ordu, İslam’ı temsil edemez.

Hem askerlik usul ve gelenekleri hem de monarşik siyasi anlayış, 1900’lere kadar modern ve kurumsal kimliği öne çıkan bir ordunun kurulmasını engellemiştir. Kişilere, sultana, saltanata göre değişmeyen, bütün modern usulleriyle her zaman savaşa hazır ve nazır bir ordu ancak 20. Yüzyılda ortaya çıkabilmiştir. Öncekilerden de fazla olarak Müslüman Türk’ün canının, malının, ırzının ve namusunun teminatı olan bu ordu, hiç kimsenin şüphesi olmasın ki gelmiş geçmiş “en güçlü” İslam ordusudur. 

Bazı üst rütbeli subayların 50’lerde panikleyip, politize olarak 60’larda iç siyaset tanzimine soyunması, hükümetler devirip, kelleler alması hiç şüphesiz bir edepsizlik ve disiplinsizliktir. Bu durumun düzeltilmesi için gösterilen bütün makul çabaları alkışlarız. Ancak, belki de gelip geçici olan “Açık Toplum” trendinin, Türk’ün ve İslam’ın gözbebeği olan bir kurumu, yok etmesine asla izin veremeyiz. 

Şimdi AKP Hükümetinin ipotekli gözü, bu ordunun üzerindedir. Global güçler, TSK’nın bağımsız hareket edecek kadar güçlendiğini fark ederek içimizdeki tarih fukaraları vasıtasıyla bu orduyu yumuşatma ve çapsızlaştırma harekâtına girişmişlerdir. Herkes için sınırsız bir takva içinde uyanık olma zamanıdır. 

Takva sahibi Müslümanların, zafer sarhoşluğu içindeki sonradan görme demokrat görünümlü arabesk TV kanallarının, maksatlı asker-siyaset haberlerine aldanmayıp, TSK’yı göz bebeği gibi korumaları gerekiyor.

4+4+4’ün Aslı Hedefi 

TBMM Eğitim Komisyonunda yaşanan kavgadan önce de sonra da “4+4+4’ün asıl hedefinin TSK olduğunu” düşünecek kadar haklı ve kaygılıyız. Yasayı incelemeye lüzum var mı? Yok!.. Neden yok? derseniz biz adamımızı biliriz de ondan...

Yemeğin en keyifli tarafı olan “sermayeyi kutsama” hamlesini afiyetle yaparken boş zamanlarında da “İslami cihat!” yapan bu acemî “mücahitler”in gözüyle eğitim sistemine baktığınızda sizi ne 5+3 rahatsız eder ne 5-0 ne de 8-0... Bugünkü siyasi tabloda “mücahidin” gözüne en çok batan kurum, “Kuleli Askeri Lisesi”dir.

Çünkü, bugün orduya ne yaparlarsa yapsınlar, vatan için ölüme koşabilme disiplininin adeta Türkî mistik ritüellerle yüreklere nakşedildiği askeri eğitim sistemi bozulmadıkça yeni gerçek mücahitlerin, “Gazi” Mustafa Kemal’lerin yetişmesi her zaman ihtimal dahilindedir. 

TSK, bugün kurumsallaşmış bir Asr- saadet (*) ordusudur. Hz. Muhammed de, Hz. Ali de, Alparslan da Fatih de Kanuni de... Eğitim disiplinine kattıkları tarih şuuruyla bu ordunun bünyesinde yaşamaktadırlar. 

Hz. Muhammed, (SAV) 6 Ekim 1922’de müjdeli şehri geri alan bu ordudan memnundur. 
Evliya ve Enbiya, 20 Temmuz 1974’te Girne plajına sancak çeken bu orduya mermi taşır. 
Allah-u Teâlâ, düşman askerini ve teröristi Müslüman’ın bahçesinden, yatak odasından uzak tutan bu ordudan razıdır. 

Bu milli namus kavgasında vatan için, bayrak için Allah için için toprağa düşen Müslümanlar şehittir. Madem ki şehittir toprağa düşen her Mehmetçik.. İşte hem bu toprak darü’l-İslam, hem bu devir “asr-ı saadet”tir.

ABD, böyle sert bir ordu istemiyor. AB, istemiyor. PKK istemiyor.
AKP böyle derin bir ordu istemiyor. SP, HAS Parti, BBP, böyle bir ordu istemiyor.
Moda bu ya...
Vicdani retçiler, dönmeler, travestiler de böyle bir ordu istemiyor..

Ama biz ordumuzdan, Türk’ün namus-u hariminin “boğazkesen burçlarından” memnunuz. 

Türk baharı, Nevruzla gelir, Hıdırellez’le çiçek açar. Bizim yazımızı kışımızı Allah tayin eder. Müslüman yurtlarının düşman pisliğiyle gübrelendiği sahte Soros baharları sizin olsun. Bizim evlatlarımızın ve torunlarımızın insanlık onuru, sizin Rotschild’ınızın, Rockefeller’ınızın kapital keyfinin mezesi olan “ileri demokrasi” masalından çok daha değerlidir.

Dönmeliğin de bir sınırı var; ey Moğollara kale kapısı açan Cevlâkî Dervişleri.. 
Mavi ceketli yankilerin, pembe gömlekli öncüleri... Ey siyaset travestileri!.. 

Kuleli’ye dokunmayın!.. 

İkibin metreye ok değdiren “kurt siniri”dir bu...

Daha fazla zorlamayın!..

Editör: TE Bilişim