Bu problem ne yazık ki ülkemizin her yerinde mevcuttur. Şehirler hızla dönüşürken eskiye ait tüm güzellikler ufkumuzdan kaybolmaktadır. Mazi ise kapanmaz bir yara olarak bağrımızda kanamaya devam etmektedir.
Evet, betonarme yapılar ne yazık ki hayatı bitirdi. Şimdi evler son model fakat ne yazık ki içlerinde bir hayat yok. Modernleşmeye yenik düşmüş bir çağın göbeğinde biten hayatların ağıtını yazmaksa yine biz şairlere düştü.
Hayat bitti sormayın boşa
Bak duvarlar kalbimizin çok ötesinde
Bir kâğıt getirin yazayım derdimizi
Kim bilir hayat hangi hüznün çarşısındadır şimdi
Niğde gözlerini bozkıra dikmiş öylece
Serin bir türkünün gölgesinde Kale
Bir bulut geçiyor Kayabaşından
Bir atlı soluk soluğa aşıyor ovayı
Artık kurşun gibi ağır düşlerimiz
Uykunun karıncalanan ellerinde
Daha dün cennetten kovulmuş gibi
Hayatı bitirdik elbirliğiyle
O anneler şimdi nerde söyleyin
Derbent üstünde kaç güneş tutulur
Hayat bitti diyorum size
Şu betondan kafesler hangi yarayı sağar
Son tahlilde; modernleşirken geleneklerimizden kopmadan, eskiye ait değerlerimizi koruyarak atalarımızın soluklarını yaşatan bu eski evlere sahip çıkmak ve hayattan kopmadan hayatı yaşamak için geç kalınmış sayılmaz. Yeter ki hayatlarımızın kıymetini bilelim. Yeter ki bizi biz eden değerlerimizi özümseyebilelim.