Cumhurbaşkanını halkın “seçecek” olması, onun rolünde ve işlevinde özel bir değişiklik olacağı anlamına gelmemektedir. En azından düzen partilerinin adaylarından birinin kazanması halinde bu böyledir. Ancak demokratik bir cephe adayının varlığı, bu makam için verilecek mücadeleyi daha özgün bir hale getirmektedir. Bu kez halklarımıza başka türlü bir cumhurbaşkanlığının mümkün olacağının anlatılması imkânı ortaya çıkmıştır.
 
Her ne kadar mevcut rejim, faşist MGK eliyle idare ediliyor olsa da, tıpkı parlamento gibi bu makama da “halkçı” bir müdahalenin mümkün olacağı açıktır. Zira bu seçimlerde, bir tarafta rejimin koruyucuları olacak, diğer tarafta da onu değiştirmeye, mevcut statükoları bozmaya çalışanlar bulunacak. Yine bu seçimler vesilesiyle devrimci demokratik ajitasyon, propaganda ve örgütlenmenin de imkanları artacaktır.
 
      Rejim kurumlarını zorlamanın, onlarla bu düzlemde de kapışmanın olanakları çok daha fazla artmış durumdadır. Burjuva parlamentoda BDP/HDP vekilleriyle yürütülen yurtsever-demokratik müdahalenin şimdi de cumhurbaşkanlığı kurumuna yapılabilecek olması, rejimin teşhiri ve zorlanması açısından değerlendirilmesi gereken bir fırsattır. Kuşkusuz şartlar eşit olmayacaktır. Düzen partileri her türlü imkanla halklarımızı kendi çizgilerinde tutmaya çalışacaklardır ancak devrimci-demokratik ve yurtsever cephenin tarihsel ve güncel mücadele birikiminden, haklılığından ve gerçeklere dayanıyor oluşundan gelen güçlü bir avantajı olacaktır. Elbette bunlar bir seçim kazandırmaya yetecek veriler değildir. Ancak, üzerinde yükselecek güçlü bir temele işaret etmektedir.
 
     AKP ve CHP-MHP’nin temsil ettikleri siyasi anlayışın tipik Türk-islam sentezi ve ‘tek’çi ırkçı rejim siyaseti olduğu kuşku götürmez. HDP ise halkların birleşik mücadele, barış, demokrasi ve özgürlük istemlerini temsil edecektir. Bu anlamda, HDP adayı Selahattin Demirtaş iki başlı ama aynı gövdeye bağlı tek bir “düzen” siyasetiyle mücadele edecektir. Halklara ve özgürlüklere düşman rejim güçleri ile rejimin tam da karşısında duran emek, demokrasi ve özgürlük cephesi olarak girilecek cumhurbaşkanlığı seçiminde, ezilen toplumsal katmanlar ve halklar bir tercihte bulunacaklar.
 
      Selahattin Demirtaş, 20 yılı aşkın mücadele pratiğinde Kürt siyasal hareketi başta olmak üzere, insan hakları ve özgürlükler için emek vermiş, bedel ödemeyi göze almış ve en önde durmuş kişiliklerden biri olarak bugün cumhurbaşkanlığına adaydır. O, her şeyden önce bir çizgiyi ve geleneği temsil etmektedir.
 
     Cumhurbaşkanlığı seçiminde Selahattin Demirtaş’ın aday olması, sadece Kürtler açısından değil, bütün ezilenler açısından büyük bir kazanımdır. Örneğin Alevilerin, tarihsel ezilmişlikleri bakımından Kürt halkıyla, Ermeni halkıyla ortak olan kaderlerini, ezilen sömürülen Sünni emekçileriyle pratikte ve mücadelede birleştirecekleri örgütlenme adresi HDP’dir bugün. AKP ve CHP-MHP adaylarının, tüm inanç, kültür ve kimliklere olan egemen sömürgeci siyasetine karşı ezilenlerin temsilcisi HDP adayıdır.
 
     AKP adayı olan Tayyip Erdoğan’ın temsil ettiği çizgi ortadadır. O’nu işçi emekçi düşmanlığıyla, “nerede görülmüş ayakların baş olduğu” sözleriyle, “kadın da olsa, çocuk da olsa gereği yapılacaktır” tehditleriyle, Enesler, Ceylanlar, Uğurlar, Berkinler ve son olarak İbrahimler örneğindeki gibi çocuk katliamlarıyla, Geliyê Zilan’la, Roboski’yle, Gezi’yle, Ali İsmaillerden Ahmet Atakanlara kadar, Gezi şehitleriyle tanıyoruz. Kürtaj yasaklarından, “kadın mıdır kız mıdır”, “kadın erkek eşitliğine inanmıyorum” sözlerinden hatırlıyoruz. Ve yine Soma’daki toplu katliamın arkasında o ve temsilcisi olduğu sömürü düzenin olduğunu biliyoruz. Onun yeri belli.
 
      Bir de CHP-MHP adayı var, Tayyip Erdoğan’a karşı öne sürülen. Alevi katliamlarının ortağı olan, bunun hesabını sormayan/vermeyen, Sivas’ın, Maraş’ın, Çorum’un, Gazi’nin hesabını sormayan bir parti ve onun MHP ile beraber önerdiği adayı, halkların adresi olabilir mi? Sivas katliamı davası zaman aşımına uğradığında Başbakan, ‘Hayırlı olsun’ demişti. Peki ya Kılıçdaroğlu ne dedi? Hatırlayan var mı?
 
     “Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” der halkımız. Arkadaşı milliyetçi Devlet Bahçeli olan bir Kılıçdaroğlu’nun önerdiği bir adaydan kime ne hayır gelir ki?
       Kirli düzen siyasetinin karşısında temiz, samimi ve kardeşçe halk siyaseti yürüten HDP ve adayı Selahattin Demirtaş vardır.
 
      Alevilerin ve Sünnilerin gönül rahatlığıyla, amasız, fakatsız bir şekilde oy verecekleri bir seçenekleri var.
 
      Kadınların, tarihsel erkek egemenliğine karşı, kadın cinayetlerine, taciz ve tecavüze karşı, eşitlik ve özgürlük için bir seçenekleri var.
 
      Gençlerin, aydınlık bir gelecek ve güçlü bir değişim ile yüzünü çevirebilecekleri bir seçenekleri var.
 
      Türklerin, Kürtlerin, Ermenilerin, Lazların, Çerkezlerin, Arapların, Pomakların, Gürcülerin, Hemşinlilerin ve tüm halkların barış, eşitlik, kardeşlik ve adalet için bir seçenekleri var.
 
      LGBTİ’lerin, ayrımcılık ve katliamlara karşı bir seçenekleri var.
      İşçi ve emekçilerin, iş cinayetlerine, emek sömürüsüne, kapitalist vahşet düzenine karşı emekçi bir seçenekleri var.
 
      Sol, sosyalist, demokratların hiçbir düzen siyasetine boyun eğmeden güçlü birleşik bir hareket için, Kürt fobisinden kurtularak halkçı bir adayı desteklemek için bir seçenekleri var.
     Çevrecilerin, yaşanabilir bir doğa, insanca bir çevre için seçenekleri var.
 
     Seçeneksizlikten kurtulmuş olmanın güveniyle yönlerin oy adresleri bellidir:
 
     HDP’nin ve demokrasi ve özgürlük güçlerinin adayı Selahattin Demirtaş.