Ülkemiz zenginleri ve hükümetinin “Yeni Kölecilik Organizasyon ve Harekâtı” büyük bir hız kazandı. Kıdem, taşeronluk, esnek çalışma modelleri, kadın istihdam + 3 çocuk, mesleki yeterlilik sistemi gibi düzenlemelerin bu ay sonundan yeni yılın ilk günlerine kadar parça parça ya da bir bütün olarak Meclise gelmesi hedefleniyor. Kölece Çalıştırma Paket tasarılarına ilişkin manipulatif haberler de gün aşırı burjuva medyaya düşüyor.

    Sendikalar, sol ve devrimci çevrelerde ise -kısmen DİSK ve birkaç siyasal örgüt dışında- işçi sınıfına bu ağır saldırı dalgasının en kritik dönemecine girilirken adeta bir ölüm sessizliği hâkim. Türk-İş ve Hak-İş’in ölü böcek taklidi yapmasında şaşırtıcı bir şey yok. Ancak önceki dönemlerde “Ulusal İstihdam Stratejisi” her gündeme geldiğinde ayağa kalkan sol ve devrimci çevrelerin, şimdi bu yeni kölecilik paketleri yasalaşmaya ramak kalmışken ki vurdumduymazlığı açıklanmaya muhtaç. İşçi sınıfıyla bağı her zaman “iliştirilmiş” olan “tatlı su solcularının ve hempaları olan demokratizm şampiyonlarının, tabanını ve ağırlığını yeni işçi kitlelerinin oluşturduğu Gezi’yi de tersinden okuduğunu, işçi sınıfına büsbütün yabancılaşmış olduklarını görüyoruz.

     Solun geleneksel dar protest tarzı açısından bile süregiden bu cılızlığının önemli bir nedeni de, egemenlerin bu tür kapsamlı saldırılarını yürütüş tarzında taktik değiştirmiş olması. Ülkemiz zenginleri ve Hükümeti, on binlerin protesto eylemlerine tınmadan dayatmış olduğu 2003 İş Yasası ve SGGSS yasasından farklı bir yöntem izliyor. Yeni Kölecilik harekâtını 3 sendika konfederasyonunun katılımıyla, “katılımcı ve müzakereci demokrasi” efektiyle realize etmeye çalışıyor.

      Yanı sıra Paketler üzerine patron örgütleri, hükümet ve sendika bürokratlarının her toplantısının sonuçları, burjuva medyada manipulatif bir tarzda, manşetlerden baş sayfalardan ballandırılmış geniş haberler, yorumlar biçiminde yansıtılıyor. Saldırı kapsamındaki kitlelere, sürecin “katılımcı, müzakereci, saydam” yürütüldüğü, sürecin gidişatı üzerine kamuoyuna düzenli bilgilendirme yapıldığı, işçi sınıfının temsilcisi görünümündeki sendikaların itiraz ve önerilerinin dikkate alındığı, tasarılardaki her gelişmenin kamuoyunda tartıştırıldığı izlenimi yaratılıyor. Böylece kısmen daha esnek fakat çok daha sistematik, etkili ve dinamik bir kamuoyu yönetim ve süreç kontrol tekniği uygulanıyor.

       Hükümet daha önce de bu yönetişim tarzını işletmeye çalışmış, ancak kaba tepeden inmecilik ve dayatmacılığı “müzakere süreçlerinde” de aynen sürdürdüğü için becerememişti. Örneğin yeni sendikalar yasası tasarısında KESK, DİSK masadan kalkmış, tasarıyı aynen kabul eden Türk-İş’te yönetim değişikliğine giden kriz yaşanmış, hükümet ile patron örgütleri arasında bile gerilim yaşanmıştı. Hükümet bu kez, neoliberal burjuva demokratik yönetişim dersine daha iyi çalışmış görünüyor. Hükümeti yönetişim dersini çalışmak ve yeni kölecilik tasarılarını palas pandıras değil daha ince ve dikkatli yürütmek zorunda bırakan ise Haziran Direnişinden başkası değil.

       Yeni Kölecilik tasarılarında daha sistematik uygulanan yönetişim, kuşkusuz AKP Hükümeti’nin icadı değil. Küresel tekelci burjuvazi ve mali oligarşisinin, kitlelerin yaşamını doğrudan vuracak saldırı tasarılarında, kitlelerin tepkisini kontrol etmek ve olabildiğince en alt düzeye indirmek için uygulanmasını şart koştuğu bir süreç yönetimi ve kontrol biçimi. Küresel mali oligarşi, dünya çapında neoliberal yıkıma karşı yığınsallaşan öfke birikimi zemininde, bu tür fütursuz tepeden inmeciliği sürdürmenin ne gibi sonuçlara yol açabileceğinin yeterli deneyimine sahibiz.

       Fakat değişen ne? Kürt müzakere süreci ne ise, işçi sınıfı müzakere süreci de o. Yeni Kölecilik tasarıları “katılım, müzakere, uzlaşma” adı altında, kaz gelecek yerden tavuk suyu tableti esirgenmez diye bir iki hak kırıntısıyla, birkaç rötuşla, bir nebze inceltilerek esasa ilişkin tüm dehşetiyle yine geçirilmiş oluyor. Tek fark, yasa tasarılarının hiçbir muhalefeti muhatap almadan çat diye geçirilmesi yerine, bürokratik düzen sendikaları ve medyatik kamuoyu yönetimi ile realize edilmesi. Dev çaplı işçi kitleleri kendi çalışma, yaşam ve geleceklerini doğrudan ve yıkıcı biçimde etkileyecek karar süreçlerinden sanki dışlanmamışlar da, burjuva parlamento, sendika ve kamuoyu yönetişimi çerçevesinde karar süreçlerine dâhil edilmişler, onaylamışlar gibi bir hava yaratılıyor.

        Kendini emekten yana kodlayan biz sosyalistlerin “Yeni Kölecilik” biçim ve tasarılarına ücretli kölelik düzenine temelden karşı olmamız gerekir. Yalnız Yeni Kölecilik tasarılarına değil bunların dayatılmasının yeni biçimi olarak egemenlerin dillerine pelesenk olan yönetişime ve en geri düzeyden müzakere edilmesine de karşı duruş sergilemeliyiz.

        İşçi sınıfının kendi çalışma, yaşam ve geleceğini doğrudan etkileyecek karar süreçlerine kendi bağımsız sınıf istem ve özlemleriyle katılmasının ve yer almasının yolu ne neoliberal demokrasi ne de burjuva neoliberal müzakere ve yönetişim süreçleridir. Kongreler, meclisler eliyle örgütleyeceği işçi sınıfı demokrasidir.