Efendim, siyaset bilimi göz boyama ve şov yapma sanatı değildir. Mevlana; “Yalan söz, gerçeğe sürülen yaldızlı bir boyadır. Bir gün dilin sıcaklığından yada soğuğun şiddetinden dökülmeye başlayınca gerçek ortaya çıkar” demektedir. Dolayısıyla, yalancılığı siyaset sayanlar ancak kendi kendilerini aldatırlar. Çünkü, “Yalancının yemini çok, ömrü az olur.” Verilen sözde iyi niyet yoksa, “Saman altından su yürütmenin” mantığı da olmaz. Doğru söz yemin istemez. Doğruluk tıpkı taze ekine benzer; rüzgar estikçe yatar, kalkar. Yalan ve yanlış ağaç gibidir; rüzgar estikçe gürler, yıkılınca bir daha kalkamaz. Doğruluk,   sonsuzluğun güneşidir, nasıl olsa doğar.
Asla yalanın binası olmaz. Tıpkı kartopu gibi yuvarladıkça büyür. “Yalan öyle bir zehirli ok ki, hedefini değil, atanı yaralar.” Yalancıya şeytan dürter, mahkemede dili sürçer. Yalanın dostu, gerçeğin düşmanı çok olur. İşte bu açıdan olaylara “ At gözlüğü” ile bakmak yanlış olur.
Bir kere şu gerçeği görmemiz gerekir. İşsizliğin hat safhaya çıktığı esnafın, işçi ve çiftçinin geçim derdine düştüğü, üniversite mezunlarının geleceğe dair güvenlerinin kalmadığı bir dönemde refahtan bahsedilir mi?
Keşke, Niğde de 19.5 trilyona ikinci bir çevre yolu yapmanın yerine 1000 kişilik bir fabrika kurulsaydı, asgari ücret alan fakirlerin giremediği ve alamadığı TOKİ evlerinin yerine, onlara iş imkanları sağlanabilseydi ve bunların üzerine politikalar üretilseydi daha iyi olmaz mıydı?
Bu ülkede geçim sıkıntı çekenlerin derdine derman olacak çözüm yolları bulunmadıkça Bakanlar Kurulunu Niğde’de toplasanız ne yazar. Niğde teşvik yasasıyla kalkınmada öncelikli iller arasına girmesine girdi de bundan yeterince yararlanabildi mi?
Diyeceksiniz ki bu ülkede hiç mi güzel şeyler olmuyor? Elbetteki oluyor, ama Ziya Paşa’nın dediği gibi; “Ainesi iştir kişinin lafa bakılmaz”.
Güzel hizmet verenler bir gün gelir onun meyvesini toplarlar. Ama yapılan işler günü kurtarma adına olmamalı. “Yalan üzerine plan yapmak su üzerine yazı yazmaya benzer.“ Her dönemde “Halka hizmet Hakka hizmettir” diye halkın huzuruna çıkanlar, adam kayırmacılığının önüne hiçbir zaman geçemediler. Devletin memurunu siyasetin ve iktidarın memuru olarak ön plana çıkardılar.
Atasözümüzde; “İnsana dayanma ölür, ağaca dayanma çürür. Hakka dayan ki o baki kalır” fikri hakim kılınsaydı ne güzel olurdu.
Dünden bugüne ne değişmiştir “Eski tas, eski hamam”. Benim gayem hiçbir kurumu, hiçbir makamı ve hiçbir dürüst politikacıyı zammetmek değildir. Her şeyin daha mükemmel olması için burada sessiz çoğunluğun tepkilerini dile getirmektir.
Hiçbir zaman “Yalanın siyaseti, gerçeğin hıyaneti olmaz.” Saygılarımla