Daha önceki doğal afetlerin ardından ne yaşandıysa Samsun’daki son sel felaketinin ardından da bildik söylemler ve sorumlu sorumsuzların timsah gözyaşlarını içeren demeçleri bolca dinledik.
 
       Ülkemiz coğrafyası ve iklim şartları bilim ve teknolojinin ulaştığı 21. yüz yıl ilk çeyreğindeki donanımlarla gayet iyi etüt ediliyor. Deprem fay hatlarından tutunda doğal yağmur su yataklarına varana dek bilinmeyen hiç bir şey yok gibi. hatta ilgili meslek odaları, çevre örgütleri, üniversiteler, kamu kurumları olabilecek felaketleri ve gerekli önlemlerin neler olacağını “bangır, bangır” bağırıp çırpınırken siyasi iktidar tüm bu uyarılara karşı kulaklarını tıkayıp rant getirici “projelerine” olanı hız veriyor.
 
       Samsun'da sel baskını sonrası TOKİ konutlarında 12 kişinin hayatını kaybetmesi siyasal iktidarın rant üzerine kurulu imar politikasını da bir kez daha gündeme taşıdı.
 
       Rant için her türlü temel kural çiğnenirken konu genel medya ve basında “halkın duyarsızlığı” olarak işlendi. Akşam gazetesinin yaptığı haberde devletin rolü kenara itilerek bilinçsiz yapılaşma ve sel kader sayıldı.“Karadenizli” vurgusuyla yapılan haberde emekçiler tek suçlu ilan edildi.
 
      Dere yataklarından dolgu alanlarına ve de heyelan tehlikesi olan bölgelere kadar yapılaşmanın yeni felaketlere davetiye çıkardığı söylenirken bu inşaatların iznini veren, denetimini yapan sermaye devletinin organlarına dair söz söylenmiyor. “Bilinçsiz yapılaşma” haberinde istemeden devletin de suça katıldığı, “duyarsızlığa ortak olduğu” yapılan devlet binalarının da taşıdığı riskle aktarılıyor.
 
       Jeoloji Mühendisleri Odası Trabzon Şube Başkanı Semih Peker'in açıklamalarını kendine dayanak yapan haber Peker'in açıklamalarında taşıyan vurgulardan da kaydırılıyor. Peker, “Şu anda bölgemizde her dere yatağında onlarca ev, işyeri var. Bunlar hazır mezarlıktır ve ne yazık ki insanlar burada yaşıyor ve ölümü bekliyor. Felaketlerden ders alınmıyor ve dere yatağında inşaatlar devam ediyor” derken Karadenizli emekçilere dair bir ithafta bulunmuyor. Aksine devletin dere yataklarında inşa ettiği hastane ve okulları sıralayarak asıl tehlikeyi işaret ediyor.
 
      Son dönemde yapılan Trabzon'daki Akçaabat Haçkalıbaba Devlet Hastanesi, Maçka'daki Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi ve Of'a bağlı Gürpınar Anadolu Öğretmen
Lisesi'nin bu kapsamda olduğu belirtiliyor.
 
      Peker, sel baskınlardaki yaşanan can kaybının insan faktörlü nedenler olduğunu belirtip gereğinin yapılması ihtiyacını vurguluyor. Yani ilgili odalar gerekli uyarıları yapıyor ve yapmaya devam ediyor.
 
      Sonuç olarak, Samsun‘da yaşanan afet sonrasında sorumlulukların bu kadar açık ve net bir şekilde ortaya çıkmasından rahatsız olan siyasal iktidar ve onların temsilcileri "suçu üzerinden atma" telaşı içinde yaptıkları açıklamaları hiçbir "bilimsel ve ahlaki" ölçüt içersinde değerlendirme olanağı bulunmamaktadır. Ancak, bu gelişmelerden sonra iktidar tarafından dikte edilen "kentsel ranta ve yağmaya" dayalı "kentsel dönüşüm modeli"nin niteliği daha fazla görünür olmuş ve çöküş süreci başlamıştır. Çöküşün etkilerinin bu alanla sınırlı kalmayacağı kesindir.
 
       Biz emekçileri ezilenleri suçlamak yerine üzerlerine düşen görevleri sorumsuzca yerine getirmeyen yöneticilerin biran evvel özür dileyerek istifa etmeleri, ülkemizin esenlikli bir geleceğe taşınması, toplumumuzun gönencinin yükseltilmesi, afetler karşısında güvenli yaşam ortamlarının oluşturulması için tüm duyarlı kesimlerin bir araya gelip ortak mücadele hattını örmeleri gerekmektedir.