Meşhur bir fare ve peynir deneyi vardır. Bir labirente konan farenin labirentin çıkışına konan peynire ulaşması beklenir. Bir yerde bu deneyle ilgili bir karikatür görmüştüm. Orada bir fare yanındaki fareye labirentin kendisinin peynirden yapıldığını söylüyordu. Bu deneyden ve karikatürden yola çıkarsak hayata dair amaçları deneydeki peynire, önümüze çıkan engelleri ise labirentin duvarlarına benzetebiliriz. Burada bizi ilgilendiren karikatürdeki farenin labirentin duvarlarının peynirden oluştuğunu anlamasıdır. Ulaşılmak istenen hedef bizzat tuzağın kendisidir. Burada bizi şaşırtan ödülün yakınlığıdır. Allahın bize bizden daha yakın olmasında olduğu gibi insan en yakın olanı görme konusunda gerçekten çok zayıftır. Örneğin bu yazıya gözümüzü iyice yaklaştırırsak belli bir noktadan sonra gözümüz harfleri göremeyecektir.

Yaşadığımız hayatın kısıtlı olması bizi şimdiye mahkum etmiştir. Geçmiş geçmiştir ve geri dönmeyecektir. Geleceğin ise gelip gelmeyeceği meçhuldür. Öyleyse elimizde şimdiki zamandan başka birşey yoktur.

Günlerin ve ayların labirentinde ilerde elde edeceğimiz bir ödülün bir kurtuluşun bir ücretin peşinde koşturup dururken geçen ömrün alınan sayılı nefeslerin ödülün bizzat kendisi olduğunu anlamak için illa birşeyleri kaybetmek illa birşeylerin elimizden çıkması mı gerekiyor. Şimdiki zamanın üstüne geçmiş zamanın hesaplaşmalarını gelecek zamanın kaygılarını yıkıp kendi kendimizi zehirlemekten başka birşey yapmıyoruz.

Yokluk aleminden varlık alemine gelmek, atan bir kalbe gülümseyen bir yüze sahip olmak, sabah doğan güneşi seyretmek, baharda açan çiçekleri koklamak bize bahşedilmiş bir ödül değil de nedir.

İnsanın kendi zeminine ters düşmesi kendine yabancılaşması ve nihayetinde kendine sahip çıkmaması cinnetleri ve intiharları getirmektedir. Bu büyük kaosun ve toz bulutunun içinde kaybolan insan bu bulanıklığa bu toza dumana kendi çırpınışının ve teslimiyetsizliğinin sebeb olduğunu anlamak istememektedir.

Aynı anda ödül ve cezayı bir arada barındıran bu dünya labirentinden çıkışımız sadece ölümle olacaktır. Bize peynir diye sunulan başarıların çoğu aslında bir oyalamadan ibarettir. Şimdiki zamanın kalbinde asıl peyniri yakalayan bakış açısı bundan dolayı çok önemlidir.

Nihayetinde dünün ve yarının gölgesinde tehir edilmiş bir hayatı yaşamaya çalışırken yaptığımız bir tutunma çabasından başka birşey değildir.

Evet; çoğu zaman özgürlük bilinçi bizi yaralar. Çünkü kölelik bir şekilde içimize işlemiştir. Bundan dolayı hiçbirşey bulamazsak kendimize zihinsel kelepçeler icat ederiz. Labirentin dışında bir hayat bize kendimizi çırılçıplak hissettirir. Düşüncenin ayaklarına çelme takarak fikrin ağırlığı altında ezilmekten korkarız. Bunun için zihnimizdeki sahte putları ve sahte korkuları atmakla işe başlayabiliriz. Sonrasında birçok labirentin kendiliğinden ortadan kalktığını görebiliriz.