hıska Türkleri, Stalin tarafından, Orta Asya ve Sibirya’daki diğer Türk bölgelerine sürgün edildikten sonra kimliklerini muhafaza ettikleri gibi yaşadıkları bölgelerin ekonomisine ve kültürüne katkı vermeleriyle tanınıyor. Yani bir Ahıska Türkü’nü dünyanın neresine bırakırsanız bırakın, kısa zamanda dürüst yollardan, hem kendisini hem çevresini kalkındıracak bir yol buluyor. Bu da bazen kıskançlığa sebep oluyor, bazen takdir ediliyor. Son olarak Rusya’da istenmedikleri için ABD tarafından göçmen olarak kabul edilen Ahıska Türkleri’nin Dayton kentindeki başarı hikayesi, New York Times gazetesinden sonra Time dergisinde de yer aldı.
Time dergisinde Alex Altman imzalı makalede, son 5 yılda 3 bin Türk mültecinin Dayton’a yerleştiği ve bu  “yok olmuş bölgeyi”  yeniden inşa etmeye başladığı yazıldı. New York Times gazetesinde çıkan yazıda da Amerika’nın can çekişen Orta Batı şehirlerine göçmenler yerleştirildiği ve bunlar arasında Ahıska Türklerinin Kuzey Dayton’da  “kıyamet sonrası manzaralı” , sahipsiz şehirleri ayağa kaldırdığı dile getirilmişti.
***
Bana göre, bu haberler, Türk Milleti’nin genlerinde bulunan gelişme kabiliyetini bir defa daha bütün dünyaya göstermiş oldu. Hani Atatürk, Nutuk’ta  “Ben milletin vicdanında ve geleceğinde hissettiğim büyük gelişme kabiliyetini, bir millî sır gibi vicdanımda taşıyarak, yavaş yavaş bütün bir topluma uygulatmak mecburiyetinde idim” diyor ya işte bu, Türk Milleti’nin temel özelliklerinden biridir.
Fakat bugün, iktidar partisi, Diyarbakır’da  “Yeni Türkiye’nin Açılan Kilidi: Çözüm Süreci Çalıştayı”  düzenleyerek, kurucu millet olan Türk Milleti’nin egemenlik haklarını hiçe sayıyor!
Aydınlar Ocağı Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Çolak’ın konu ile ilgili makalesinde belirttiği gibi  “Gelinen bu noktada Türk milletine ait olan egemenliğe yeni ortaklar aranmakta, egemenlik adeta birileri ile paylaştırılmak istenmektedir.”
Çolak’a göre tarihi gerçekler incelendiğinde, meseleye şöyle bakmak gerekir:
“Türkiye Cumhuriyetinin nüfusu 1927’de 13 küsur milyondu.
Gayri-müslim nüfus 230 bindir. Kürt nüfus ise 1 milyon yüz bindi.
Kısacası, yeni Türkiye Cumhuriyeti Devletini Türkler kurmuştur.
28 Ocak 1920’de kabul edilen Misakı Milli ise Türkiye Cumhuriyeti’nin doğum sertifikasıdır.
Misakı Milli, Türk Devletinin kuruluşuna esas olan bir belgedir; bu belgede belirtilen coğrafi sınırlarda, yani Türklerin oturduğu ve de yerleştiği yerlerdeki vatan toprağında milli Türk Devletinin kurulacağı tüm dünyaya ilan edilmiştir.
Bu belgede devlet kuruluncaya kadar çalışılacağına, gerekirse savaşılacağına yemin edilmiştir ve and içilmiştir.
Misakı Milli bu yönü ile Türk Milleti’nin dünyaya meydan okumasıdır. Bu yönüyle tam bir bağımsızlık bildirgesidir.
Atatürk 21 Temmuz 1923’te ’Biz Türküz, yalnızca Türk ve Türklere ait bir Türkiye istiyoruz’ demiştir.
Bu satırlarda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu iradesi kesin ve net olarak ifade edilmiştir.
Kısacası ’Bu devleti birlikte kurduk, egemenliği de birlikte bölüşeceğiz’iddialarının tarihi ve bilimsel temeli yoktur.
Atatürk, Amerikalı bir gazeteci ile yaptığı röportajda ayrıca, ’Siz 48 devletsiniz, biz ise bir tek büyük devletiz’demiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devletini Atatürk’ün liderliğini yaptığı, Türk Milliyetçileri kurmuştur.”
***
Emek Partisi’nin açıklamasında ise Lice’deki olaylar kastedilerek,  “Yeni Türkiye’nin kilidi katliamlarla, ölümlerle mi açılacak?”  diye soruluyor?
Türk Milleti, son tahlilde, kendi kanı ile elde ettiği ve kendi gelişme kabiliyeti ile bugünlere getirdiği egemenliğini, hiçbir güç ile paylaşmayacaktır.
Yeniçağ