Bir ülkenin kaderini kaderinize bağlamış ve milletinizi yaşatma idealine kendinizi adamışsanız sizin bir gelecek tasavvurunuz olmalıdır. Gelecek ile ilgili tasavvurunuzun medeniyet algısı; mazi-ati köprüsünü doğru kuran, yüzyılın ve geleceğin beklentileri ile örtüşen, yaşanan topluma dinamizm katan, gündem değiştirmeye yönelik siyasi oportünizmlerden etkilenmeyen bir nitelik taşıması gerekir.

         Ülke gündemimize ve ülkücü okumalara bu minvalde baktığımızda yukarıdaki değerlendirmelerle tam örtüşmediğini görürüz.

         Mesela ülkemizi sarmalayan tehdit unsurlarına bakışımız onları ortaya koymaktan ve tepkisel yaklaşımlar sergilemekten öteye gitmemektedir. Terör  meselesine yaklaşımlarımızı geçmişimizde kurduğumuz birkaç cümle ve çarpıcı sloganlarla ifadelendirirken çevremizde yaşananlara ise “biz demiştik” haklılığını dillendiriyoruz.

         Peki ne yapmalı?...

         Şu bir hakikat ki, ülkemizin meselelerine de, çözümlerine de hatta gelecek tasavvurunu da en müşahhas yaklaşımlar ülkücü fikriyatın bakışında mevcuttur. Ancak bu donanımları ve değerlendirmeleri toplumla buluşturma noktasında aynı paralelliğin gösterildiğini söylemek oldukça zor.

         Sosyal medya denilen sanal ortamdaki paylaşımlar yoğun tepki içerikli mesajlardan öteye gitmemektedir. Bunun yerine içi dolu çarpıcı mesajların verilmesi ve bunun belli bir strateji ile uygulanması, ülke meseleleri ve medeniyet algısı adına daha etkili olabilir.

         Hem milli ölçüyü yitiren aydınlar, millete karşı medeniyet havariliği taslayarak hem de millet adına duruş sergilediğini beyan eden ergler  yaptıkları icraatlarla milletin ferasetini zedelemektedir. Burada “halkımızın ruh kökü” olarak ifadelendirebileceğimiz ülkücülere iş düşmektedir.

 Ülkücü münevver halkının istediği adam olmalıdır. Çünkü bu milletin beklentisi, kendisini anlayan ve kendisi gibi yaşayan bir tarzı arzulamaktadır.

Olaylara karşı adaletli bir tutum sergilemenin yolu “Hukukun temeli  milletin imanına dayanmalı” ifadesindeki gibi milletle bütünleşme olduğunu ülkücüler ortaya koymuştur.

Öyleyse “siyasette nezaketten, toplumda gönül seferberliğine, ekonomide milli üretimden eğitimde bilgi ve sevgiye, ülkede kardeşlikten bölgede birliğe” anlayışları ile gerçek gündem ülkeye hakim kılınmalıdır.

Birilerine cevap yetiştirmekten ziyade,” millete vefa” diyerek büyük bir aşk ile kullanılması gereken meşru her yol kullanılarak” Türkiye’nin Meseleleri ve Çözüm Yolları” diyerek büyük bir hareket başlatılmalıdır. Bütün profesyonel yaklaşımlar amatör bir ruh ile ayağa kaldırılmalı ve Türk Milletinin, Dündar Taşer’in ifadesi ile “ Kendine dön, kendi büyük idealine, cihan kadar geniş devlet telakkisine, milli idrakine sarıl” şuuru ile yeniden dirilişi gerçekleştirilmelidir.