2003 yılında yazdığım bir yazıda Türkiye’nin, en uzun on yılına girdiğini kaydetmiştim. Bu tespitimi daha sonraki yıllarda değişik vesileler ile “Cumhuriyet’in en uzun on yılından geçtiğini” ifade ederek söyledim ve yazdım. Cumhuriyetin en uzun on yılı tespitini, Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın Osmanlı İmparatorluğu’nun 19. Yüzyılını anlatan “İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı” adlı kitabından esinlenerek yapmıştım. 2014 başı itibariyle Türkiye Cumhuriyeti en uzun on yılını tamamladı. Bu on yıl içinde hayal bile etmesi zor şeyler oldu. On yıl hatta beş yıl olsa “şöyle olacak” diyeni Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne sevk ettirtecek şeyler gerçekleşti.
Ege’de bazı adalarımız Yunanistan tarafından 2004 sonrasında işgal edildi. Önce kimse farkına varmadı. Sonra ortaya çıktı. Dışişleri Bakanlığı görüşmeler sürüyor diyerek TBMM’ye bilgi verdi. Yunan Dışişleri Bakanlığı “Görüşme yok. Adalar bizimdir” dedi. Yani vatan toprakları işgal edildi ve kimse ses çıkarmıyor.
Yunan ordusu Kardak’ta kaybettiği subayları için her yıl tören düzenliyor, biz Kardak’ı alan subaylarımızı terörist diye hapse attık. En seçkin subaylarımız olan SAT, SAS ve Özel Kuvvet subaylarını katil diye damgaladık. Karargahlarını bastık, devlet sırlarını sokağa döktük. Yüzlerce general-amiral ve subay darbeci, casus, fuhuşçu suçlamaları ile yargılandı ve mahkum oldu. Bazıları yargılanmaya devam ediyor.
Deniz Kuvvetleri ile Hava Kuvvetleri ağır darbe almış durumda. 1992-1994 arasında PKK ile savaşan 200 karacı ve jandarma subayı gizli tanıklar ile yargılanıyor. Özetle, Balkan Savaşı’ndan bu yana Türk Ordusu’nun morali bu kadar kötü olmamıştı.
2003’te PKK, Türkiye içinde zor hareket ediyordu. Kentlerde esamesi okunmuyordu. 2013’te Güneydoğu Anadolu’da bir KCK-PKK devleti var. Müzakere sürecinde meşrulaşan PKK, gücünün zirvesine çıkmış. PKK, 2007’den bu yana oyunu artırıyor. 2011 seçimlerinde Güneydoğu Anadolu’da % 51 olan BDP oylarını Öcalan, 2014 Mart seçimlerinde % 80’e çıkarma hedefini koymuş. PKK,’seçim değil bu bir özerklik referandumu’ propagandası ile seçmen üzerinde büyük bir baskı oluşturmuş.
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın “Öcalan Kürtlerin lideridir” tespiti yaparken, “devlet nasıl olsa PKK ile anlaşıyor ve bizi sattı” diyen devlet yanlıları, artık PKK’ya direnmekten vazgeçmiş durumdalar.
PKK “şehitleri” dedikleri mezarlıklar, 24 saat silahlı PKK’lılar tarafından korunuyor. Kırsal alanda PKK kurtarılmış bölgelerine askere operasyon yaptırılmıyor. İkili iktidar, yani devlet iktidarının dar alana sıkışmış olanı ve PKK-KCK iktidarı yan yana varlıklarını sürdürüyorlar. Polis, karakollarına kilitlenmiş. Asker kışlalarına çekilmiş durumda. Nadiren dışarıya çıkan bir askeri birliğin üzerine PKK paçavraları sallayanlar hakaret ediyor. Şırnak’ta sınırda kaçakçılık hattında yol yapımı sırasında askerlere saldıran PKK sempatizanları “Nasıl olsa kısa bir süre sonra Kürdistan’ı terk edeceksiniz. Ne uğraşıyorsunuz” diyerek hakaret ediyorlar.
İki terör örgütü lideri hapishanede yatıyorlar. Birisi PKK terör örgütü lideri A. Öcalan diğeri E. Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ. Bir farkları var. Başbuğ’un kurmay heyeti kendisi ile birlikte terör örgütü mensubu olarak mahkûm. Öcalan’ın kurmay heyeti ise Kandil’de serbest ve AKP Hükümeti ile pazarlıklarını sürdürüyor. Mart 2014 seçimlerinden sonra PKK demokratik özerklik talebinde bulunmayı, Birleşmiş Milletler’e başvurmayı ve kent ayaklanması sürecini başlatmayı tartışıyor.
Yargı ve polis ikiye ayrılmış durumda. Cemaat yanlısı olanlar ve olmayanlar. Olmayanların içinde herkes var. Gerçekten AKP Hükümeti Güneydoğu Anadolu’da nasıl PKK’ya paralel devlet kurma, ikili iktidar oluşturma imkanı sağladı ise Ankara’da da cemaate 17 Aralık 2013’e kadar bu imkanı tanıdı. 17 Aralık sonrasında başlayan yolsuzluk operasyonuna karşı AKP Hükümeti, anayasanın 138. Maddesini askıya almış durumda. Adalet Bakanlığı, savcıların TBMM’ye yolladığı fezlekeleri gönderen savcılar görevden alındıktan sonra savcılık makamlarına iade ederek TBMM’nin hakkını da gasp etmiş. Artık hukuk devleti yok. Erdoğan’ın ifadesi ile fetret devrini yaşıyor devlet.
Milli İstihbarat Teşkilatı, Türkiye içinde örtülü operasyon yapma yeteneğini yitirmiş durumda. Adana’dan Suriye’ye kadar yakalanmadan TIR götüremiyor. Jandarma Genel Komutanlığı’nın geleceği belli değil. 2003’ten bu yana devam eden ucuz dolar akımı sayesinde Türkiye Cumhuriyetinin 80 yılda yaptığı borcun üç katını son 10 senede yapan AKP iktidarının yönettiği ekonomi, 2003’te de dünyanın 17. büyük ekonomisi idi 2013’te de öyle. Ancak 2014’te dünyadaki en kırılgan beş ekonomisinden birisi.
Milli güvenliğin en önemli unsurlarından birisi olan milli kimliğimiz her gün “Türk, Kürt, Laz, Çerkes” diye diye hırpalandıkça hırpalanmış…
Bütün bunlar olurken Türkiye’nin çevre coğrafyası ve özellikle Orta Doğu 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana içinde olduğu istikrarsızlık sürecinin en ağır aşamalarından birisine girmiştir. Ve bu istikrarsızlığın dalgaları artık Türkiye’nin Orta Doğu’daki sınırlarını aşarak Anadolu’nun içlerine vurmaktadır.
Sonuç olarak; önümüzdeki üç yıl, son 100 yılda Balkan Savaşı ve Birinci Dünya Savaşı sürecinde yaşadığımız ağırlıkta bir sürece benzer süreci yaşayacağız.