Osmanlı İmparatorluğunun görkemli saltanatı, yöneticilerin yanlış uygulamalarıyla ağır ağır çökme noktasına gelmişti. Yavuz Sultan Selim Han  paşaları ve komutanlarınına duvardaki dünya haritasını göstererek; “Heyhat! Şu dünya bir Sultan’ın yönetimine fazla, ikiye de çok azdır” diyordu.
Uçsuz bucaksız Osmanlı İmparatorluğu şimdi göz göre göre, lime lime parçalanıyordu. Tanzimatın getirdiği yarım yamalak hürriyetle, asırlarca devam eden Türk töresi ve geleneği yok ediliyordu.
Bakınız, Osmanlının son dönemlerinde Fransız yazar Edmondo de Amicis’in 1874 tarihinde yazdığı ve Prof. Dr. Beynur Akyavaş’ın Türkçe’ye çevirdiği “İstanbul” adlı eserinde İstanbul’u anlatırken (sayfa 25); “Her yüz adımda bir şey değişiyor. Burada bir Marsilya mahallesinin sokağındasınız. Dönün, işte bir Asya köyü. Tekrar dönün bir Trabzon mahallesi. Konuşulan dilden, görünen yüzden, evlerinin manzarasından memleket değiştirdiğinizi kabul edersiniz.
 Yabancı ülkelerden gelen ailelerin yerleştiği bu ülkede son gücünü kullanarak, bu mukaddes toprağı ve geleneklerini korumaya gayret eden Türkler, şimdi kendi yurtlarında azınlık konumundaydı.
Eskiden tamamen Türk olan İstanbul, dört bir yandan Hıristiyan mahallelerinin tecavüzüne maruz kalmıştır. Şehirde kiliseler, saraylar, hastaneler, parklar, iş kadınlarını çalıştığı kurumlar, Müslüman Türklerin mahallelerini parçalamakta, mezarlıkları istila etmektedir” diye devam eden eseri okurken içim burkuldu.
Altı asır üç kıtaya hükmeden, dördüncüsüne de el atan bir devletin acıklı sonunu kimler hazırladı acaba?
Ortadoğu’da güçlü bir Türk devletinin varlığı demir perde ülkeleri ve Avrupa’yı rahatsız etmekteydi. Elbette ki bu ülkelerin kuyruk acıları da vardı. Evet bir yerde zemin hazırsa, mikrop üretimi de artar.
Kanuni Sultan Süleyman’ın kapitülasyonuyla Avrupa’ya verilen tavizle başlayıp, Sultan Mahmut’un koltuğunu koruma pahasına ilan ettiği Tanzimat Fermanı ile de düşmanın cüreti artırıldı. Altı yüz yıllık çınar ağacının özüne kurt düştü. Bundan sonraki dönemlerde de bu çöküntü devam etti. Milli şair Mehmet Akif Ersoy’un ifadesiyle;
“Atiyi karanlık görerek azmi bırakmak,
Alçak bir ölüm varsa eminim budur ancak.”Dediği ölüm Türk’e yakışmazdı.
Böylece Türk milleti, töresini ve geleneğini terk etmenin bedelini ağır ödedi. Sonunda koskoca imparatorluk sarayı çatır çatır çökertildi. O, ulu çınar tarihe karıştı. Anadolu Fransızlar, İtalyanlar, Yunanlılar ve İngilizler tarafından işgal edildi. Osmanlı İmparatorluğunun enkazı üzerine tam otuz altı devlet kuruldu.
 Netice olarak sadece Misak-ı Milli sınırları içinde kalan Türkler bir daha aynı hatalara düşmemeli, siyasi rant uğruna bu cennet vatana ihanet etmemeli diyorum.