Onca patırtı ve gürültü arasında geçtiğimiz hafta TBMM’de çıkartılan tezkereler sonrası Suriye’ye yönelik savaş ve müdahale politikası kritik bir aşamaya gelmiş bulunuyor. Akçakale’de 5 kişinin yaşamını yitirmesini fırsata çevirmeye çalışan siyasi iktidarın “fırsatçı” politikaları çerçevesinde, Hatay’dan Urfa’ya kadar savaş atmosferi giderek yayılıyor. Buna karşın, savaş tezkeresine karşı pek çok ilde olduğu gibi ilimiz Niğde de de refleks eylemler gösterildi. Ülkemiz genelinde binlerce kişi emperyalist savaşa dur demek için eylem alanlarına indi. 4 Ekim gününde İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Mersin, Antalya ve Çanakkale’de; ertesi gün Trabzon, Sivas, Samsun, Adana ve bir dizi merkezde peş peşe eylemler düzenlendi. Şehir merkezlerinde bildiriler dağıtıldı, “Suriye’ye emperyalist müdahaleye hayır.” Mesajı net bir biçimde verildi.
 
    Yaklaşık 20 aydır süren “Suriye sorun”una dair şimdiye dek gösterilen eylemsel tepkilerin durgunluğunu ve nicel darlığını düşünürsek, bu eylemler önemli bir yerde durmaktadır. Ortaya konulan eylemli süreç henüz sermaye devletinin savaş ve saldırganlık politikalarını geri püskürtmeye ve çıkarılan savaş tezkeresini parçalamaya yetecek düzeyde olmasa da, refleks açısından anlamlı bir tablo ortaya çıkarmıştır. Bundan sonraki süreç bu açıdan olumlu değerlendirilebilirse, emperyalist saldırganlığa ve savaşa karşı mücadelede önemli bir eşik atlanmasını sağlayabilir.
 
     Geriye dönüp, Suriye’ye dönük emperyalist müdahale zeminin döşendiği ilk zamanlara baktığımızda, ortaya konulan tepkilerin zayıf kaldığını belirtmek gerekiyor. Bu tabloda genel olarak toplumsal mücadelenin geri olmasının yanı sıra ilerici-sol güçler açısından Suriye’deki sürece dair net bir politik bakış açısı olmamasının da önemli bir payı var. Özellikle bu süreç, ABD’nin 11 Eylül sonrası Afganistan ve Irak işgalleriyle başlayan savaş ve saldırganlık sürecinde gösterilen tepkilerle kıyaslandığında dikkat çekecek kadar zayıftır.
 
     Arap coğrafyası halklarının ortaya koyduğu çıkış ve emperyalistlerin bunun üzerinden geliştirdiği müdahaleler konusunda ileri-sol güçlerce doğru bir yaklaşım geliştirilememesi, Suriye meselesinde de kendini fazlasıyla göstermiştir. Bundan dolayı Libya ve ardından Suriye’ye dönük emperyalist müdahalelere karşı, sınırlı eylemlikler dışında meydanlar büyük oranda boş kalmıştır.
 
     Ülke genelinde olsun İlimiz Niğde özelinde olsun yaklaşık 20 ay boyunca Suriye sorununun yakıcılığı yeterince gündemleştirilmediği gibi, nicel darlık sorunu da aşılamamıştır. Suriye’de emperyalist müdahale sonrasında olası bir bölgesel savaş tehdidi, Türkiye’nin aktif taşeronluğu, tampon bölge girişimleri vb. düşünüldüğünde hali hazırda verilen mücadele düzeyinin siyasi iktidarın müdahaleci politikalarını caydıramadığı ortadadır. Bundan dolayı geçen hafta çıkarılan savaş tezkeresi bu kadar kolay çıkarılabilmiştir.
 
     20 aydır gündemde olan Suriye’ye emperyalist müdahale sorununun daha bilinçli, daha örgütlü ve daha eylemli biçimde karşılanması gerekmektedir. Bundan dolayı Türkiye’nin sınıf sendikal ilerici güçlerine, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerine kapsamlı sorumluluklar düşmektedir. Savaş tezkeresine gösterilen reflesk tepki bu açıdan önemli bir adım niteliğindedir. Henüz 1 Mart 2003’te TBMM’de oylanan tezkerenin reddedilmesini sağlayan kitlesellikte eylemler ortaya konulamamış olsa da, mevcut tabloyu değiştirmek için önemli dinamikler mevcuttur. 
 
    Önümüzdeki günlerde her türlü olanağı kullanarak, tüm yol ve yöntemlerden ilerici bir tarzda yararlanarak emperyalist savaşa karşı kitlelerin duyarlılığını ve dinamizmini açığa çıkarmak için etkin bir alan tutma faaliyetleri ortaya konulmalıdır. Ortadoğu’nun emperyalist hegemonya savaşlarıyla kanlı bir bölgesel savaşa doğru sürüklendiği ve Türkiye’nin aktif rol oynayacağı bu süreçte antiemperyalist mücadele ve bunun nasıl bir politik hatta örüleceği fazlasıyla önemlidir.
 
 
     Unutmayalım emperyalizme karşı tutarlı ve ilerici bir mücadele örebilmenin yolu, her şeyden önce sınıf sendikal bir dünya görüşüne ve sağlam bir ideolojik temele sahip olmayı gerektirir. Emperyalizme karşı mücadeleyi emekçi sınıf perspektifiyle ele almadan başarıya ulaşmak, kitleselleştirmek mümkün değildir.