PKK’nın yol keserek kaçırdığı kimseler için kullandığı,  “gözaltına alındılar”  ifadesi ve Öcalan’ın, “hem PKK’nın hem de devletin elinde “tutsaklar” var” söylemleri amaçlıdır. Yine PKK’nın kaçırarak rehin aldığı devlet görevlilerini teslim ederken, tören düzenlemesi ve ardından da tutanaklarla rehineleri teslim etmesi nedensiz değildir.

Süreci, Öcalan’ın devletle meşru muhataplığını tescil ettirmek olarak adlandıran PKK/KCK/BDP cenahı, bu kez de PKK’ya legalite ve meşruiyet kazandırmaya çalışmaktadır. Sızan tutanaklarda Öcalan sanki parlamento kararıyla terör yaptırıyormuş gibi;  “Çekilme parlamento kararıyla olacak. TBMM onaylayacak, hakikat komisyonu kurulacak, köylere dönüş olacak. Bunları yapmazlarsa çekilme olmaz” söylemlerinin altında bu vardır. Teröristbaşı Öcalan daha sonra aynı sözleri şöyle tekrar etmiştir:  “...TBMM üzerine düşen görevi yapacaktır. Gerillanın geri çekilmesi yasal güvenceye kavuşturulacak ve bu süreci akil adamlar komisyonu denetleyecektir.” 

BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak da  “Mevcut yasalarda Öcalan yasa dışı bir örgüt lideri görülüyor. Bununla kim niye görüşüyor diye bir savcı çıkıp dava açarsa ne yapacağız? Bunun için yasal güvence istiyoruz, sürecin yürümesi için bu çok önemlidir”  diyor. 

Sorun TBMM’ye taşınır, konuyla ilgili yasal bir düzenleme yapılırsa terör örgütü ve lideri yasal bir zemin edinmiş olacaktır. Böylece terör örgütü yasa dışılık konumunu aşmış legal, hukuki bir zemin ve kimlik edinmiş olacaktır. Demirtaş, işi sıkı tutuyor. Öcalan’ın  “Geri çekilin”  çağrısı yapmadığını, örgütün geri çekilmesi için yerine gelmesi gereken şartlar olduğunu, Öcalan ile doğrudan iletişimin kurulması gerektiğini ileri sürdü... Bütün bunların amacı Öcalan’ın manevra ve özgürlük alanını genişletmektir.

PKK, kendisini terör örgütü olmaktan çıkarıp Cenevre sözleşmesindeki  “savaşan taraf”  pozisyonuna sokmaya çalışmaktadır. Sistemli bir biçimde PKK’ya “gerilla” ya da “özgürlük savaşçıları” diyen BDP, KCK ve Öcalan cenahının ne söylediği ve ne yapmak istediği açıktır. Türkiye Cumhuriyetinin yöneticilerinin ne yaptıkları, ne söyledikleri ne de attığı adımların ülkeyi nereye sürükleyeceğini ise kendileri bile bilmiyor. Bunları şu çelişkili söylemlerden anlamak mümkündür.

Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, “...Henüz çekilme ile ilgili yasa getirme konusunda verilmiş bir kararımız yok. Hükümet kararlarını yeterli görüyoruz. Gerekirse TBMM’den bir yasa da geçiririz” diyor.

Şu sözler de Başbakan Erdoğan’a aittir:  “...Söz verdim, teröristler geri çekilirken herhangi bir müdahalemiz olmaz... Geri çekilme ve barış görüşmelerini izlemek, buna tepki duyanları ikna etmek/yön vermek için ‘akil adamlar komisyonları’ kuracağız... PKK terör örgütüne ne verdiniz, neyin pazarlığını yaptınız diyorlar... Biz kimseye bir şey vaat etmedik, hiçbir pazarlık yapmadık.” 

Başbakan  “söz verdim” diyor, “teröristler geri çekilirken herhangi bir müdahale olmaz”  diyor sonra da geri dönüp  “kimseye bir şey vaat etmedik, pazarlık yapmadık”  diyor. Kendi içinde bu kadar tutarsız ve çelişkili ifadeler her şeyden önce muhatabına güven vermez!

Şu sözler de Başbakan Erdoğan’a aittir:  “Gidecek olan silahını nereye bırakırsa bıraksın, gömerse gömsün, bırakır gider... Silahı bıraktıktan sonra güvenlik güçlerimizin, eli silahsız insana silah sıkması söz konusu olamaz.” 

Mehmetçik katilleri, suç makinesi teröristlerin silahlı olarak değil de silahsız olarak sınırı geçmelerine Başbakan izin veriyor... Sayın Başbakan’ın hangi anayasa ya da yasaya dayalı olarak suçluların silahsız bir biçimde geçip gitmesi için izin vereceğini, birilerine açıklaması gerekiyor.