TARİKATA KARŞI OLANLARA
Zaman zaman kendilerini topl
umun önünde gören insanların elit olma hevesi ile Allah’ın dininin insanları toplumun gerisinde kalmasına ve çağdaş bir toplum olunmasına engel olacağını sesli veya sessiz düşünür.
Düşüne biliyor musunuz kâinatı kusursuz yaratan Allah bu kâinata halife kıldığı insanın ise hiçte yaratılış amacına uyun olmayarak, Allah'ın dinini beğenmediğini ifade edebiliyor.
BAKARA - 30 :Ve iz kâle rabbuke lil melâiketi innî câilun fîl ardı halîfeh(halîfeten), kâlû e tec’alu fîhâ men yufsidu fîhâ ve yesfikud dimâ(dimâe), ve nahnu nusebbihu bi hamdike ve nukaddisu lek(leke), kâle innî a’lemu mâ lâ tâ’lemûn(tâ’lemûne).Ve Rabbin meleklere: “Muhakkak ki Ben, yeryüzünde bir halife kılacağım.” demişti. (Melekler de): “Orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birisini mi (halife) kılacaksın? Biz Seni, hamdinle tesbih ve Seni takdis ediyoruz.” dediler. (Rabbin de): “Muhakkak ki Ben, sizin bilmediklerinizi bilirim.” Buyurdu
Tabi Allah'ın yaratma gayesini beğenmeyenler için, melekler bu ayette "KAN DÖKEN VE FESAT BİR KAVİM" olarak nitelemiş.
Zaten insanların pek çoğu için Rabbimizin söylediği boşuna değil.
HAC - 8 :Ve minen nâsi men yucâdilu fîllâhi bi gayri ilmin ve lâ huden ve lâ kitâbin munîr(munîrin).Ve insanlardan (öyle) kimseler vardır ki; bir ilme, bir hidayetçiye ve nurlu (aydınlatıcı) bir kitaba sahip olmaksızın Allah hakkında mücâdele eder.
1-BİR İLMİ,
2-BİR HDAYETÇİSİ,
3-NURLU BİR KİTABA SAHİP OLMAMAK.
BİR İLMİ;
2 ci ile 3 cüyü hemen herkes biliyor da Önemli olan İLKİ
Rabbimize göre ilim sahibi olan kimseler kimlerdir?
HAC - 54 :Ve li ya’lemellezîne ûtul ılme ennehul hakku min rabbike fe yu’minû bihî fe tuhbite lehu kulûbuhum, ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).Ve kendilerine ilim verilenlerin, onun (irşad makamının, Velî Resûl'ün, Nebî Resûl'ün) söylediklerinin Rabbinden bir hak olduğunu bilmeleri, O'na îmân etmeleri, onların kalplerinin O'nu (Allah'ı) idrak etmesi (kalplerinden ekinnetin alınıp yerine ihbat sistemi konarak kalplerin mutmain olması) içindir. Muhakkak ki Allah, âmenû olanları (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) mutlaka Sıratı Mustakîm'e hidayet edendir.
Bu ilim verilenler ki Allah'ın ilminin sahibi olmuştur, bu ayete bakarak, söyleyen kişinin sadece Peygamberimiz SAV Efendimiz olduğu düşünülür; böyle olursa Peygamberimiz SAV Efendimizin ne söylediği tartışılır ama ayet ile delillendiren pek olmaz.
Peygamberimiz SAV Efendimizin söylediklerini yapıyorsunuz da Allah'ın halife dediği liyakatın sahibi olan kişiye rastladınız mı?
Peygamberimiz SAV Efendimiz bakın insanlara ne demiş?
KASAS - 87 :Ve lâ yasuddunneke an âyâtillâhi ba’de iz unzılet ileyke ved’u ilâ rabbike ve lâ tekûnenne minel muşrikîn (muşrikîne). Ve Sana indirildikten sonra, Allah'ın âyetlerinden sakın seni alıkoymasınlar. Ve Rabbine davet et (Allah'a ulaşmaya çağır). Ve sakın müşriklerden olma!
Peygamberimiz SAV Efendimizin Allah'a davetine icabet ettiniz mi? Sanmıyorum, duymamışsınızdır bile. Ama davet edilmişiz de "NE OLACAK YANİ" diyorsanız işte o zaman işiniz zor.
AHKÂF - 31 :Yâ kavmenâ ecîbû dâiyallâhi ve âminû bihî yagfir lekum min zunûbikum ve yucirkum min azâbin elîm(elîmin).Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine icabet edin. Ve O'na îmân edin ki, sizin günahlarınızı bağışlasın ve mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve sizi elîm azaptan korusun.
Evet davete icabet ettiniz mi? Elim bir azaptan kurtuluş yok sadece davete icabet etmediğiniz diye.
Öyle değil mi? Peygamberimiz SAV Efendimiz sizi Allah'a davet ettiği halde kabul etmemeniz "Peygamberimiz SAV Efendimize güvenmiyor ve onu sevmiyorum" anlamına gelmez mi?
Davete icabet etseniz; O ZAMAN ALLAH'IN VAR OLDUĞUNA VE BİR TEK YERE ULAŞA BİLECEĞİNİZE GÖRE TEK OLDUĞUNA İMAN ETMİŞ OLURSUNUZ.
İşte bu iman sizi hidayete erdirir.
BAKARA - 137 :Fe in âmenû bi misli mâ âmentum bihî fe kadihtedev ve in tevellev fe innemâ hum fî şikâk(şikâkın) fe se yekfîke humullâh(humullâhu), ve huves semîul alîm(alîmu).Eğer onlar da sizin O'na (Allah'a) îmân ettiğiniz gibi îmân etselerdi, muhakkak ki hidayete ererlerdi. Ve eğer (yüz çevirirlerse) dönerlerse, mutlaka bir ayrılık içindedirler (Allah'ın yolundan ayrılmışlardır). Allah, (onlara karşı) sana kâfi (yeterli)dir. O, (herşeyi işiten ve bilen) Semîul Alîm'dir.
Çünkü bu iman insanı hidayete erdiriyor;
YUNUS - 9 :İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti yehdîhim rabbuhum bi îmânihim, tecrî min tahtihimul enhâru fî cennâtin naîm(naîmi).Muhakkak ki âmenû olanlar ve amilüssalihat (nefs tezkiyesi) yapanlar, îmânlarından dolayı Rab'leri, onları hidayete erdirir. Onlar, altlarından ırmaklar akan naîm cennetlerindedirler.
Bu ayette AMENU olanlardan bahsediyor. Amenu olanların inanan olduğunu söyleriz de neye inandığını açıklayamayız. Allah AMENU olanları nasıl açıklamış bakalım.
HUD - 29 :Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenû, innehum mulâkû rabbihim ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn(techelûne).Ve ey kavmim! Buna (tebliğ ettiğim şeylere) karşılık sizden mal olarak (bir şey) istemiyorum. Eğer ücretim (ecrim) varsa ancak Allah'a aittir. Ve ben âmenû olanları (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) tardedecek (uzaklaştıracak, kovacak) değilim. Muhakkak ki onlar, Rab'lerine mülâki olacaklar (ulaşacaklar). Ve lâkin ben, sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.
Demek ki AMENU olmak için davete icabet etmeli ki Allah'a mülaki olabilelim.
Mülaki olmayı, yani Allah'a ulaşmayı yalanlıyorsanız, o zaman hüsrandasınız ve hidayete eremezsiniz.
YUNUS - 45 :Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah'a mülâki olmayı (Allah'a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimse(ler) olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah'a ulaştıramadılar).
İşte davet edenin davetçisine icabet etmeyen kişiler hüsranda ve dalalettedir.
AHKÂF - 32 :Ve men lâ yucib dâiyallâhi fe leyse bi mu’cizin fîl ardı ve leyse lehu min dûnihî evliyâu, ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin). Ve Allah'ın davetçisine icabet etmeyen kimse, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değildir. Ve onun Allah'tan başka dostları yoktur. İşte onlar apaçık dalâlet içindedirler.
Davetten haberiniz olmaya bilir ama mutlaka duyacaksınız da bu din öğretme görevlileri de bilmiyor ki hiç bahseden yok.
Davete icabet etmeyenlerin ölümleri azap içinde olur Rabbimiz ölüm meleklerinin nasıl öldürdüğünden bahsetmiş.
ENFAL - 50 :Ve lev terâ iz yeteveffellezîne keferûl melâiketu yadrıbûne vucûhehum ve edbârehum, ve zûkû azâbel harîk(harîkı). Ve kâfir olanları, vefat ettirilirken melekleri, onların yüzlerine ve arkalarına vururken ve “Yakıcı azabı tadın!” (derken) görseydin
Ölüm anında duyulan bu azap ile insanları uyar diyor Allah. O zaman ölüm halindeki insan ne durumda onu bile açıklamış Rabbimiz.
İBRÂHÎM - 44 :Ve enzirin nâse yevme ye’tîhimul azâbu fe yekûlullezîne zalemû rabbenâ ahhırnâ ilâ ecelin karîbin nucib da’veteke ve nettebiır rusul(rusule), e ve lem tekûnû aksemtum min kablu mâ lekum min zevâl(zevâlin).Azabın onlara geleceği gün ile insanları uyar. O zaman zalimler şöyle diyecek: “Rabbimiz, bizi yakın bir süreye kadar tehir et (bize zaman ver). Senin davetine icabet edelim ve resûllere tâbî olalım.” Daha önce “sizin için bir zeval olmadığına” yemin eden siz değil misiniz?
Demek ki bu ayette ölen herkes Allah'ın kendisine davet ettiğini biliyor, bir de Allah'ın resullerine tabi olunacağını da biliyor da, giderken ve dönemeyeceği noktada hatırlatılıyor. Ne yazık ki ölümün tehir edilmesi mümkün olmuyor.
Bu dönemde resul mü var? Diyeceksiniz de. Nebi resul olmayacak ta Veli Resul bol miktarda bulabilirsiniz. Allah yarattığı insanlara ADEM OĞULLARI diye seslenerek olacağını söylüyor.
A'RAF - 35 :Yâ benî âdeme immâ ye’tiyennekum rusulun minkum yekussûne aleykum âyâtî fe menittekâ ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).Ey Âdemoğulları! Sizin içinizden, size âyetlerimi anlatan (kıssa eden) resûller geldiği zaman, bundan sonra kim takva sahibi olur ve nefsini ıslâh ederse (nefs tasfiyesi yaparsa), artık onlara korku yoktur. Ve onlar mahzun da olmazlar.
İçimizden bize ayetler ile anlatacak ki anlatması için canlı olacağı ifade edilir. O resul mutlaka Peygamberimiz SAV Efendimiz gibi Rabbimize davet edecek ki ancak o anlatılan ayetler ile takva sahibi olacak ve nefsini ıslah edebilecek. İşte o zaman korku ve mahzun olmayacağız.
Hidayetten bahsedilmemiş diye düşünmeyin. Takva ancak hidayet ile, yani Allah'a davete icabet edilerek sahip olunur.
MUHAMMED - 17 :Vellezînehtedev zâdehum huden ve âtâhum takvâhum.Ve onlar ki hidayete ermişlerdir, (Allah) onların hidayetini artırdı ve onlara takvalarını verdi.
Bu dönemde Allah'a davet edenler var mı derseniz tabiî ki var.
FUSSİLET - 33 :Ve men ahsenu kavlen mimmen deâ ilâllâhi ve amile sâlihan ve kâle innenî minel muslimîn(muslimîne). Allah'a davet eden ve salih amel (nefs tasviyesi) yapan ve: “Muhakkak ki ben teslim olanlardanım.” diyenden daha güzel sözlü kim vardır?
Demek ki nefslerini ıslah eden yani Allah'ın terbiye ettiği insanlar var ve bu kişiler Allah'a teslim oldukları için Allah'a davet ediyor ve kendileri gibi Allah'ın terbiyesi ile terbiye olmalarını ve yeryüzünde Allah'ın yardımcısı (HALİFESİ) olması gerektiğini bir şekilde anlatıyorlar.
MUHAMMED - 7 :Yâ eyyuhellezîne âmenû in tensurûllâhe yensurkum ve yusebbit akdâmekum.Ey âmenû olanlar! Eğer siz Allah'a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar.
EVET BİZ ALLAH'A DAVETE İCABET EDERSEK.

"Yarabbim senin dostun olmak ve senin ahlakın ile ahlaklanmak istiyorum ne olur beni de dostlarının arasına al."
Diye samimi bir kalp ile Allah'a yalvararak istesek, mutlaka Rabbimiz bizi kendisine hidayet eder.
ANKEBUT - 5 :Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât(leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu).Kim Allah'a mülâki olmayı (hayattayken Allah'a ulaşmayı) dilerse, o taktirde muhakkak ki Allah'ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir (ruhu mutlaka hayattayken Allah'a ulaşacaktır). Ve O; en iyi işiten, en iyi bilendir.
İŞTE KONUNUN ÖZÜ NEYLE ULAŞTIRACAK?
EN'AM - 87 :Ve min âbâihim ve zurriyyâtihim ve ihvânihim, vectebeynâhum ve hedeynâhum ilâ sırâtın mustekîm (mustekîmin). Ve onların babalarından, zürriyetlerinden (nesillerinden) ve kardeşlerinden onları seçtik. Ve onları Sıratı Mustakîm'e (Allah'a ruhu ulaştıran yola) hidayet ettik (ulaştırdık).
Sırat-ı Mustakim istikametlenmiş yol demektir.
Fatiha’da hep Rabbimizden sırat-ı mustakim'i isteriz de ne işe yarar bilmeyiz. Aslında Allah'a ulaşmayı yani mülaki olmayı dolayısı ile hidayete ermek isteyen her insan ALLAH'A DAVETE İCABET etmiştir.
Samimi olarak istiyorsan Allah da onun kendisine ulaştıracaktır. Ancak kendisine ulaştıran yol ile.
NİSA - 175 :Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen). Allah'a âmenû olanları ve O'na sarılanları (sarılmayı dileyenleri), Allah kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Kendisine ulaştıran Sıratı Mustakîm'e (Allah'a ulaştıran yola) hidayet edecektir, ulaştıracaktır.
Fatiha da Allah'a ulaştıran yolu ulaşmak istemiyorsanız ne diye okuyorsunuz ki.
İşte bu yollar Allah’ın yarattığı yollardır.
MU'MİNUN - 17 :Ve lekad halaknâ fevkakum seb'a tarâika ve mâ kunnâ anil halkı gâfilîn(gâfilîne). Ve andolsun ki Biz, sizin üzerinizde 7 yol yarattık ve Biz, yaratmaktan gâfil değiliz.
Bu ayette yol; TARİKAT olarak açıklanmış yedi yolun birleşimi ise TARİKATI oluşturuyor.
PEKİ TARİKATA KARŞI GELENLER ALLAH'IN İNSANLARI TEVHİT İÇİN KENDİNE ULAŞILSIN DİYE YARATTIĞI BU YOL ÜZERİ OLUNMASI GEREKTİĞİNİ BİLİYORLAR MI?
CİN - 16 :Ve en levistekâmû alet tarîkati le eskaynâhum mâen gadekâ(gadekan).Ve eğer onlar, tarikat üzere olarak (Allah'a) yönelselerdi, onları mutlaka bol su (rahmet) ile sulardık (bol bol rahmet ulaştırırdık) ki.
Şimdi yolu bulmak önemli olan. Tarikat çok; birine tabi oluruz derseniz şirktir. Çünkü seçtiğiniz yolun hak yol olduğunu veya size ait yol mu bilemezsiniz. Bunun için Allah'a sormanız gerekmektedir.
NAHL - 9 :Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne). Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm'e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah'ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.
Allah'a da hacet namazı ile sormanız gerekiyor.
Hacet namazının kılınışı:
Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.

Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.

BAKARA - 45 :Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne).(Allah'tan) sabırla ve namazla istiane (yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah'a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.
Demek ki Allah'a davet edilince davete icabet edilir; işte bu bir insan için kurtuluştur.
Siz Allaha davete icabet ederseniz, Allah kalbinize neyi yaptırmak isterse onun sevgisini koyar ve siz severek yaparsınız. Namazda aklınıza Allah'ın huzurunda namaz kıldığınızı hisseder ve huşu içinde gözleriniz yaşararak kıldığınız namazdan ayrılamazsınız.
YOKSA !!!
AHKÂF - 32
:Ve men lâ yucib dâiyallâhi fe leyse bi mu’cizin fîl ardı ve leyse lehu min dûnihî evliyâu, ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin). Ve Allah'ın davetçisine icabet etmeyen kimse, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değildir. Ve onun Allah'tan başka dostları yoktur. İşte onlar apaçık dalâlet içindedirler.
SADECE DAVETİNE İCABET EDECEKSİNİZ ONA AİT OLAN RUHUNUZU VEÇHİNİZİ NEFSİNİZ VE İRADENİZİ SİZİ ÇOK SEVEN RABBİMİZE TESLİM EDEREK BU DÜNYADA CENNETİ YAŞAYANLARDAN OLACAKSINIZ.
BEN SİZİ KENDİME DAVET ETMİYORUM, HEPİMİZİ YARATAN ALLAH'A DAVET EDİYORUM. ONU ÇOK SEVENLERE NASİP OLACAKTIR.
[email protected]