18. Milli Eğitim Şûrası dün sona erdi. 220 karar alındı. Ama içlerinde en önemli olanı temel eğitimin 13 yıla çıkartılması.
Bu konuda aslında geç bile kalındı. Çünkü AB’de kişi başına düşen eğitim ortalaması da zorunlu eğitim süresi de bunun çok üzerinde.
Peki Türkiye bu zoru başabilir mi?
Canı gönülden evet demeyi çok isteriz ama sanki çok zor!
Bırakın 13 yılı hâlâ 8 yıllık temel eğitimi bile doğru düzgün veremiyoruz. Daha da vahimi 6.5 milyon vatandaşımız okuma-yazma dahi bilmiyor. Yani bu konuda sicilimiz bozuk. Ama hedef olarak belirlenmesi bile önemli bir adım.
Cevabı en çok merak edilen soru ise 1+4+4+4 formülünün ne anlama geldiği ve alınan kararın pedagojik mi yoksa politik mi olduğu?..
MEB’in bu konuda kafasının karışık olduğu kesin. Bırakın kararın politik mi, pedagojik mi olduğunu, uygulamaya geçildiğinde hangi fiziki ortamda ve hangi öğretmenlerle gerçekleştirilecek önce bunu belirlemesi gerekirdi.
Daha da önemlisi böyle bir kararın akademik gerekçeleri nedir?
Örneğin 8 yıllık kesintisiz eğitimin zaafları neydi? Bunlar ortaya kondu mu ki yeniden kesintili eğitime dönülüyor?
Ama en önemlisi, kesintisiz eğitim kararı ile bir gecede kapatılan ve 15 yıl içinde de harabeye dönüşen on binlerce köy okulları olmadan 1+4’lük temel eğitimin ilk kademesi, nerede gerçekleşecek?
Bu model için köy okullarının yeniden açılması, kentlerdeki ilköğretim okullarının da yeniden yapılandırılması gerekiyor ki bu da öyle bugünden yarına kolay kolay gerçekleşecek bir durum değil.
Ama sanki bu karar alınırken, “gizli gündem”le bir şeyler dayatılıyor endişesi hâkim. Zaten satır aralarında da bunun ipuçlarını yakalayabiliyorsunuz.
Örneğin 13 yıllık eğitimi 1+4, 4, 4 diye üçe ayırdığınızda, hemen şu dikte ediliyor:
Birinci kademe öğrencileri ile ikinci kademe öğrencilerinin bir arada öğrenim görmeleri sakıncalı! Çünkü arada yaş farkı varmış, çünkü birbirlerine farklı gözlerle bakarlarmış! Sanki bu çocuklar apartmanda, sokakta, otobüste, çarşıda, pazarda bir arada yaşamıyorlarmış gibi!..
Ama bazı çevrelerde daha da büyük tedirginliğe neden olan varsayım, bir süre sonra iki ve üçüncü kademede okulların kız erkek okulları diye ayrıştırılması ve kapatılan imam hatiplerin orta bölümlerinin yeniden açılması...
Şûra’nın tek kutuplu bir şûra olduğu konusunda hiç şüphe yok. Farklı düşünenler, eleştiri getirenler, daha da önemlisi eğitimin pedagojik çerçevenin dışına taşmasını önleyecekler, şûraya çağrılmayarak karar alma mekanizması kolaylaştırıldı.
Bu yüzden alınan kararlara ciddi eleştiriler var:
Sabahları sadece andımızın değil İstiklal Marşı’nın da okunması zorunlu olmaktan çıkartılarak, kaldırılmasının önü açılıyor. Diğer meslek liselerinin orta bölümleri değil ama imam hatiplerinki geri geliyor, din dersi birinci sınıfa kadar indiriliyor, karma eğitimin sonu geliyor, Kuran kurslarına başlama yaşı iyice düşürülüyor...
MEB kabul eder ya da etmez ama şûra kararlarının algılaması bu yönde.

SBS ne olacak?
Şûra’da alınan karalardan birisi de fen ve anadolu liseleri ile kolejlere giriş sınavı SBS’nin tümüyle kaldırılması yönünde. Hedef güzel ama nasılı belli değil.
Eğer ilk milli eğitim şûrasından bugüne 17 şûrada alınan kararlar hayata geçebilseydi, son şûrada alınan kararlar -belki de değil kesinlikle- bugünkünden çok daha farklı olurdu.
Örneğin ABD’de temel eğitimde çocuklara ilimi, bilimi, bilişimi, teknolojiyi daha çok nasıl sevdirebiliriz, bilgi ve bilişim çağını nasıl yakalarızın arayışları en üst noktalara çıkartılırken bizim 2023 vizyonu çerçevesinde tartıştığımız konular ortada.
Türk eğitim sisteminin en büyük baş ağrısının sınavlar olduğu kesin. Ama şûra bu konuda yeni hiçbir şey getirmiyor. Getiremez de. Çünkü ortada objektif bir ölçme değerlendirme sistemi yok.
SBS de zaten yaz boz tahtasına döndü.
Bakanlardan biri getiriyor, diğeri yarım yamalak kaldırıyor. Son noktayı ise yargı koyuyor.
Ve görünen o ki yeni alınan kararların pek çoğu da yine mahkemelik olacak.
Özetin özeti: Eğitimde kısır tartışmaların ve gizli gündemlerin ötesine geçip çağı yakalamak ne dün mümkün olabildi ne de bugün. Yarın için de umutlu olmamızı gerektiren ipuçlarını ise maalesef göremiyoruz...