Suriye sorunu kördüğüm halini almıştır. Öyle görülüyor ki, Suriye’deki Baas kördüğümü çözülemeyecek, kesilecektir. Köhnemiş Esat rejimi giderken bölgedeki nisbi barışı da peşine takıp götürecektir.

Zira, İsrail “kimyasal silahlar Hizbullah’ın eline geçecek” gerekçesiyle Suriye’ye operasyonu düşündüğünü açıklamıştır. Türkiye, Kuzey Suriye’nin PKK’nın uzantısı PYD’nin denetimine geçmesine ‘eyvallah’demeyeceğini Başbakanın ağzından ifade etmiş bulunmaktadır. Barzani, “Suriye Kürtlerini korumak” bahanesiyle bölgeye eğittiği milisleri göndermiştir. İran, “Hizbullah’ı ve hayati çıkarlarını korumak için” bölgede olma ihtiyacı duyuyor. Irak’taki Maliki hükümeti “Esat ile olan mezhebî yakınlık” dolayısıyla bölgeyle çok yakından ilgileniyor.

Esad ise İran-Rusya, Çin ve Maliki Irak’ına yaslanmış durumda. Başta İran bugünkü Suriye’yi kendisi için vazgeçilmez görüyor. İran, Irak, Suriye ve Lübnan koridorunu elden bırakmak istemiyor. 
Rusya, Orta Doğu ve Akdeniz siyaseti içinde yer alabilmek için Suriye’nin Tartus limanında bulunan üslerini korumak istiyor. Bu yüzden Rusya Suriye’de dengelerin bu şekilde bozulmasını istemiyor.
ABD ve AB, Esad’ın kendi iradesiyle çekilmesini bekliyor. ABD’nin bölgedeki asıl amacı İran’ı tecrit etmektir. İran’ı Akdeniz ve Basra’daki bağlantılarından kopartmak ABD’nin stratejik hedefleri arasındadır. ABD böylece İran’ın İsrail üzerindeki baskısının azalacağı, nükleer konusundaki tavrının esnekleşeceğini düşünmektedir. Suriye düşerse İran, Şii ekseninden uzaklaştırılmış ve kıtasal bağlantılarından koparılmış, İsrail de rahatlamış olacaktır.

Ortadoğu’da daha önce yaşanmış olanlar, bundan sonra yaşanacakların da göstergesidir. Bu bağlamda Irak’ta yaşananlar Suriye’de yaşanan ve yaşanacak olanların işaretini vermektedir.
Irak ülke olarak yıkıldı, toplum olarak bölündü, ekonomi olarak talan edildi ve güçten düşürüldü. Ülkenin güneyi, kuzeyine hükmedemez hale geldi. Maliki ile Barzani ya da Haşimi ile Maliki birbiriyle didişmeden çevresine bakma fırsatı olamıyor. Saddam sonrası İsrail, Irak’ın fırlattığı Scud füzesi korkusunu yaşamıyor.

Bölge güçleri Suriye’de oluşan boşluktan yararlanmak için hamle üstüne hamle yapıyor. Suriye’ye yönelik en şuursuz hamleler Türkiye’den, en akılcı/fırsatçı hamle ise Barzani/PKK/PYD’den geldi.
Esat rejiminin Suriye’nin kuzeyinde bıraktığı boşluğu PKK/PYD/Barzani fiilen doldurdu. Esat eninde sonunda gidecek. Ancak Esat gitse de kalsa da  PKK/PYD/Barzani üçlüsünün bölgede yarattığı fiili durum Türkiye’yi uzun yıllar ciddi biçimde rahatsız etmeye devam edecektir.
Türkiye, Esat giderken Suriye’den kırkbeşbin civarında göçmen, rejime muhalif savaşçı, tahrip edilen Türk TIR’ları, rejim yanlılarının nefretleri ile türlü çeşit sorunlar ithal etmiştir.
Ankara, Suriye’de çok aceleci, hatalı ve gerçekçi olmayan bir strateji izledi. Davutoğlu ekibi, Esad rejiminin birkaç ay içinde çökeceğini düşündüğünden, Esad ile köprüleri herkesten önce attı. Böylece AKP, Suriye rejiminin amansız düşmanı rolüne heyecanla soyundu. Ankara, Esad rejiminin düşmanlarını toplayarak Türkiye’yi, Suriye muhalefetinin merkez üssü yaptı. Hür Suriye Ordusu’nun karargâhını Türkiye’de kurdu. Kısacası AKP, Suriye’ye ismi konulmamış bir savaş ilan etti.
Erdoğan/Davutoğlu ikilisinin izlediği ve hangi amaca hizmet ettiği belli olmayan, bölge ve tarihi gerçeklerden uzak Suriye politikası isyancıları cesaretlendirmiş, isyanı güçlendirmiş ve PYD/PKK ve Barzani’nin de önünü açmıştır.

Erdoğan ve Davutoğlu’nun abartılı, söylemden öteye geçmeyen, blöfe dayalı, amacı olmayan Suriye politikası Birleşik Kürdistan projesi için en uygun zemini oluşturmuştur.
Davutoğlu, Esat’ın gideceğini tahmin etmeyi stratejik dahilik zannediyor. Aynı Davutoğlu, Esat’ın boşalttığı Kuzey Suriye’ye PKK ve Barzani’nin geleceğini ise tahmin dahi edememiştir!
Davutoğlu’nun proaktif davranmak bir yana basit öngörüden dahi yoksun sarkaç siyaseti, düşürülen uçak gibi Suriye’nin stratejik derinliğinde boğulmuştur!