Dünya Bankası eliyle belli periyotlarda düzenlenen “İklim Zirvesi” bu yıl 30 Kasım da Paris’te gerçekleşti. Gerçekleşti gerçekleşmesine ama Putin – Erdoğan yan yana gelecek mi? Suriye ve bölgedeki gelişmeler savaşa evrilecek mi? Sorularının gölgesinde kalarak gerçekleşti.

       Hâlbuki 30 Kasım’da Paris’te yapılan Dünya İklim Zirvesi öncesi, ilk kez küresel ısınma ile yoksulluk arasında bağ kuran bir rapor yayımlanmıştı. “Şok Dalgaları: İklim Değişiminin Yoksulluk Üzerindeki Etkisini Yönetmek” başlıklı raporda, küresel ısınmanın en çok yoksulları etkilediği ve yoksulluğu artırdığı belirtiliyor. Raporda sadece küresel ısınmanın önümüzdeki 15 yıl içinde 100 milyon kişiyi daha aşırı yoksulluğa iteceği ifade ediliyordu.

       İklim değişiminin yol açtığı: Aşırı sıcaklık ve soğukluk dalgaları, aşırı yağışlar ve sel baskınları, fırtınalar, siklonlar gibi aşırı hava olaylarından kaynaklanan ölüm ve yıkımlar, kuraklıklar, sudan ve susuzluktan kaynaklanan hastalıklar, karbon salınımından ve sıcak havalarda daha kolay üreyen mikro-organizma ve böceklerden kaynaklanan hastalıklar, tarımsal ürün azlığı ve kıtlık, temel tarım-gıda ürünü fiyatlarında hızlı artışlar…

      Evet, en çok işçileri, kent ve kır yoksullarını, yoksul yerleşim birimlerini etkiliyor “küresel ısınma.” Her yıl binlerce kişinin ölümüne, yüz binlerce kişinin hastalanmasına, evini, işini kaybetmesine, göç etmesine, artan gıda ve sağlık harcamaları nedeniyle yoksullaşmasına yol açıyor.

      Türkiye’de kömür santralleri üzerine yapılan bir araştırma da Dünya Bankası’nın raporunu teyidi anlamında. Araştırmaya göre, Türkiye’de termik santrallerin artırdığı karbon salınımı nedeniyle, her yıl en az 2200 kişi erken ölüyor, en az 2 milyon çalışma günü buna bağlı hastalıklar nedeniyle kayboluyor, hane halkı sağlık harcamalarında 3 milyon Euro artış yaşanıyor. Ve bu ölüm, hastalık ve yoksullaşma düzeyi yalnızca -önümüzdeki 5 yılda 2 katına çıkartılması planlanan- termik santrallerin iklim yıkıcılığına bağlı olanlar! Türkiye’de iklim/doğa yıkımına bağlı kuraklık, tarım-gıda sorunları, aşırı sıcaklar, sel baskınları, su kesintileri nedeniyle yaşanan ölümler, hastalıklar ve yoksullaşmaya ilişkin bir araştırma henüz yok.

      Dünya Bankası, iklim değişikliği sorununu ilk kez kapitalist ekonomiye etkilerinin yanı sıra kitlelere ve yoksullaşmaya etkileri açısından ele alırmış gibi yapıyor. Bununla da kalmıyor, Dünya Bankası uzmanlarından Stephane Hallegatte, rapor konusunda yaptığı açıklamada; “Rapor yoksulluğa son verilmesi ile iklim değişikliğine karşı mücadelenin ayrı ayrı yapılamayacağını, ancak birlikte ele alınırlarsa her ikisini de başarmanın kolaylaşacağını gösteriyor.” diyor.

       Buraya kadar emperyal mali oligarşi organlarından olan Dünya Bankası açısından “şaşırtıcı” sayılabilecek rapor, “çözüm” önerilerinde özüne dönüyor: “Her gelir grubu için finansal risk yönetimi araçlarına erişim desteği”,yani özel sigorta “Her gelir grubu için sağlık bakımı sisteminin genişletilmesi ve erişiminin desteklenmesi(yani özel sağlık kurum ve sigortasına devlet desteği -bn), “İklim değişikliğinden kaynaklanan çevresel ve ekonomik şoklar ve hastalıklardan etkilenen yoksul halka sosyal yardım” (yani sus payı olan hibesel yardımlar vb.)  gibi öneriler sıralanıyor.

        Ne yoksulluğun ne de iklim değişiminin nedenlerine dair hiç bir şey yok. Yalnızca yıkımların da mali sermaye için nasıl kara çevrileceği var. Sosyal yardım ise, iklim değişikliğinden zarar gören büyük özel mülk sahiplerinin zararlarının karşılanması, yoksullara ise (yine aslan payını zenginlerin alacağı tarzda) “yıkım koşullarında piyasanın ve yoksulluğun sürdürülebilirliğini” yani sömürünün devamını sağlayan piyasa yardımından ibaret.

       Raporun başlığından anlaşılacağı gibi, zaten dertleri küresel ısınmayı ve yoksulluğu ortadan kaldırmak değil. Olamaz da. Yalnızca “küresel ısınmanın yoksulluk üzerindeki etkilerini yönetmek”. Yani hem paraya çevirmek ve hem de sınıfsal-toplumsal karşıtlığı keskinleştirmesini, isyan ve direnişleri şiddetlendirmesini olabildiğince engellemek.

        Paris’te 30 Kasım’da yapılan ve Suriye Türkiye sınırında düşürülen Rus uçağının yarattığı gerilimin gölgesinde kalarak gerçekleşen “Dünya İklim Zirvesi” kapitalist ekonomik sistemin doğaya-iklimlere ve dünya insanlığına verdiği onarılamaz tahribatın geldiği düzeyi gösteren “kendi” raporları açısından da titizlikle incelenerek emekçi kamuoyu yaklaşan tehlikenin büyüklüğü konusunda doğru bilgilendirilmelidir.